Bazen daralıyorum, kabuğuma çekilip, etrafı kolaçan etmeye başlıyorum. Ya çok ciddi bir durum var, ya da bir şeyler ters gidiyor anlamına geliyor benim bu sükutum. Bugünlerde kaç defa gece yarısı uyanıp, “acaba sokağın başına otursam, Müslümanlar birbirleriyle husumet ve gıyabi ve aleni iğrençlikleri bırakana kadar dayanabildiğim kadar beklesem mi?” diyorum. Acil bir işim olmadıkça dışarı adım atmıyorum. Dolmuşta, otobüste, metroda, metrobüste insanların pis bakışlarını görmeyeyim diye, kulaklık takıp telefona, sabit bir noktaya bakarak alaturka şarkılarla bastırmaya çalışıyorum ağızlarının kenarından akan, dillerindeki salya sümük dedikoduları. “Bize reva mı bu, hem de çocukluğumdan beri yaşadığım bu ruhi girdaplar acaba? Nasıl ve ne zaman kurtulacağım bu ölü kardeşlerinin etini yiyen moloz yığınları bataklığından!” Saçlarım biraz daha ağardı, sıkıldım, bunaldım, hatta nefesim daralıyor git gide. Benim gibi nicelerinin de olduğunu fark etmeye başladığımda sevindim dersem garibine gidenler olacak belki. Ama sevindim. Her gruptan, cemaatten, cemiyetten, partiden, ırktan, dilden, dinden dostum var. Bazıları ile sadece bir bardak sıvı yağ isteyebilme komşuluğunda, bazılarıyla aynı anda aynı şeyleri düşünüp, yapıverme ve sonucu gördüğümde Rabbime sonsuz şükre durma dostluğunda, bazıları ile ise, inandığım değerlerde ortaklıklarım olma sınırlarındayım. Her zaman yatsıdan sonra bir duam var benim. “Rabbim! Tüm tanıdıklarım, dost ve akrabalarıma İslam olmayı, hidayette kalmayı ve mahşer günü aynı yöne ilerleyip cennetine dahil olmayı nasip eyle. Zira ben, gözümle gördüğüm ve tanıdığım hiç bir insandan ayrı olmaya razı değilim, velev ki kısacık dünya hayatında da olsa. Ya ebedi âlemde ne yaparım. Bana ve sevdiklerime, Sana gelmeyi hak edecek vesileler gönder” Amin. Ama bugünlerdeki çalkantılar beni de sarmaya başladı ve sanki kalbimde ayrılık yelleri esmeye başladı bazı dostlarımdan. Hani Nuh (a.s)’un içini yaran evlat acısı var ya, ya da Yakup(a.s)’un Yusuf(a.s)’unu ondan koparan diğer evlatlarının haince tuzağı… İşte öyle bir şey beni de lime lime kıyıyor şu aralar… İsterseniz o olayları kısacık hatırlayıp, hal-i pür melal-imi arz etmeye çalışayım: Nuh (a.s)’un ikinci olarak evlendiği Vâile adında bir hanımı vardı. Bu kadın önce iman etmiş ise de daha sonra, imandan ayrılmış, mürted olmuştu. Hazreti Nuh’un bu kadından doğan oğlu Kenan da babasına iman etmemişti. Nuh aleyhisselâm, yüzyıllar boyunca, kavmini iman ve hidayete davet ettiği hâlde, onların, inanmamakta ısrar etmeleri sebebiyle helâk olmalarının yaklaştığı sırada, son olarak kavmine, Allahü Teâlâ’ya iman edip yaptığı gemiye binmelerini söyledi. Kavmi ise, “Bizi tufanla korkutuyorsun. Biz sana da, söylediklerine de inanmıyoruz!” dediler.Hazreti Nuh’un son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar için artık vaat olunan azabın vakti gelmişti. Tufanın alametleri görüldü. Allahu Teâlâ, Hazreti Nuh’a vahyedip, her hayvan ve kuştan birer çifti ve kavminden iman edenleri gemiye almasını emretti. Sular yükselmeye başladığında, oğlu Kenan’ı bir köşede gördü ve babalık ve peygamberlik şefkati ile son bir defa daha, bu asi evlada nasihat etti. İman etmesini söyleyerek buyurdu ki:“-Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gemiye bin ki, inananlarla beraber selamete eresin! Kâfirlerle beraber olma! Allahü teâlânın iman nasip etmekle rahmet buyurdukları hariç, bugün boğulmaktan kimse kurtulamaz!”Kenan buna karşılık şu cevabı verdi:-Ne iman ederim, ne de gemiye binerim. Bir büyük dağa sığınırım. O dağ beni, suda boğulmaktan korur!.. Kenan, bunları söyledikten hemen sonra dağa tırmanmaya başladı. Fakat sular hızla yükselip onu yuttu…Nuh aleyhisselâm, Allah’a şöyle arz etti:“Ya Rabbî! Oğlum Kenan benim ehlimdendir ve senin vaadin elbette haktır. Senin vaadinde değişiklik olmaz. Sen beni ve ehlimi suda boğmayacağını vaat etmiştin!”Allah ise şöyle buyurdu:“Ey Nuh, o senin ehlinden, dininden değildir. Zira o salih olmayan bir amel sahibidir. O hâlde ilmine vâkıf olmadığın bir şeyi benden isteme! Şüphesiz ben, seni, cahillerden olmaktan men ederim!”(Hud Suresi, 45-46)Bunun üzerine Nuh aleyhisselâm şöyle dua etti:“Ya Rabbî! İlmim olmayan şeyi senden istemekten, sana sığınırım. Eğer beni magfiret ve bana affınla rahmet etmezsen, ben ziyana düşenlerden olurum!..”(Hud Suresi, 47) Ve Yusuf’un kardeş ihanetine uğraması: “Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.”(Yusuf,7)
Yusuf (as) babasına rüyasında on bir yıldız, güneş ve ayı gördüğünü, bunların kendisine boyun eğdiğini söylemişti. Babası da; “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar…”(Yusuf,4-5) diye Yusuf (as)’ı uyarmıştı. Bu uyarıdan sonra olaylar şöyle gelişti: Yusuf (as)’ın kardeşleri babalarının Yûsuf ve kardeşini (Bünyamin) kendilerinden daha fazla sevdiği gerekçesiyle Yusuf (as)’ı öldürmeyi veya bir kuyuya atmayı planlamışlar, babalarına “Yusuf’u bizimle gönder gezsin, bize güven, biz onu koruruz.” demişlerdi. Tertipledikleri gezide, kardeşler yapmış oldukları plan gereği Yusuf (as)’ı kuyuya attılar. Akşamleyin de ağlayarak Yusuf’un sahte kan bulaştırılmış gömleğini babalarına getirdiler ve onu kurdun yediğini söylediler ancak, Yakub (as) buna inanmadı.(Yusuf, 8-18)
“Bir kervan, kuyudan su alırken Yusuf’u bulup “Müjde! Müjde, İşte bir oğlan!” diye sevindi ve onu, bir ticaret malı olarak sakladılar. Onu, ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Onu satın alan Mısırlı kişi hanımına dedi ki: “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Olgunluk çağına erişince ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.”(Yusuf, 19-22)
– Yusuf’un (as) kardeşlerinin sahte delil getirmeleri ve babaları Yakub (as)’ın araştırmadan buna inanmaması bizler için örnek olmalıdır. Hucurat Suresi 6. Ayette de belirtildiği gibi, gelen haberleri hemen kabul etmek yerine doğruluğunu araştırmalı ve ona göre karar vermeliyiz.
– Bir mü’min her nerede olursa olsun her zaman inanan insana yakışır şekilde davranmalı ve İslam ahlakı üzere bulunmalıdır. Nasıl Yusuf (as) inancının gereği olarak doğru -dürüst davrandı ve Rabbinin yasaklarından kaçındıysa, bizlerde her nerede olursak olalım ve şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun aynı şekilde haramlardan kaçınmalıyız. Kimse görmese de Yüce Allah’ın bizi her an gözetlediğini düşünerek ona göre hareket etmeliyiz. Bu şuurla hareket ettiğimiz takdirde Rabbimiz bizi başarıya ulaştıracaktır.
– Hiçbir olay karşısında kin ve nefret duymamalı ve müsamahalı davranmalıyız. Yusuf (as)’a çeşitli sıkıntılar, eziyetler vermelerine rağmen Hz. Yusuf’un kardeşlerine karşı kin ve düşmanlık beslememesi bize örnek olmalıdır. En yakınımızdan gelse bile sıkıntılara sabretmemiz ve onlara kin ve düşmanlık beslemememiz, hoşgörü ile muamele etmemiz Yusuf kıssasından alacağımız ibretlerden biridir.
– “En büyük saadetler, büyük ve acı felâketlerin neticesidir” Gerçekten Hz. Yusuf (as), Mısır azizliği gibi büyük bir makama, kardeşleri tarafından atıldığı kuyu, sonra Züleyha’nın iftirasına kurban gidip yıllar süren sıkıntılı bir zindan hayatından sonra ulaşabilmişti.
– Kıssanın en göze çarpan noktalarından biri de Hz. Yusuf’un onca imkânlar içinde bulunmasına rağmen kardeşlerinin yaptıklarını aslâ başlarına kakmamasıydı. Hz Yusuf (a.s), kendisini kuyuya atan kardeşlerine her türlü cezayı verebilecek bir mevkide iken, yüce karakteri sayesinde, onları affetmiş, üstelik onlara elinden gelen her iyiliği yapmıştır.Bizler elbette peygamber değiliz, ancak onların önümüzde olması bize en büyük örneklik değil midir? İki dudağımızın arasından çıkanlara çok dikkat etmemiz gerekmez mi?!. Özellikle de fitne zamanlarında. Ya ben anlamıyorum. Biz okuduğumuz bilgileri, ayetleri, hadisleri ne zaman hayata geçireceğiz… Yaşımız gelmiş geçiyor… Bu ne acaip ve de garaip bir haldir…Ey Cemaati Müslimin!Artık uyanıp, okuyun kitabınızı, adam gibi…Yoksa, çok geç olacak… Ve Rasulullahın dediği gibi “İslam garip(az bir sayı ile) başladı, garip bitecek. Ne mutlu o gariplere” sözünün muhatapları arasında ya siz ya da ben olmayacağım…Ki bundan, sizin de benim de Rabbimiz olan Yüce Allah’a sığınırım…Dedim ya ben hep beraber olmaktan yanayım…Vesselam.