Home Yazarlar Hasan Köse - Yazar Türk Devletlerinin Dinlerle Serüveni

Türk Devletlerinin Dinlerle Serüveni

 Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Harp Akademileri Komutanlığı’nda yaptığı yıllık değerlendirme konuşmasında; 

”Türkiye ne İslam devletidir, ne de İslam Ülkesidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan tüm değerlerin kilit taşıdır” dedi.
Büyük Hun İmparatorluğunun kurucusu Mete’nin evlendiği Çinli Prensesi getiren Çinli vezir Mete’yi kültür erimesi ve yok oluş konusunda uyarmıştır. “dikkat et çinin ipeği yumuşak yüzü güleçtir. Yumuşak ipeğine güleç yüzüne aldanma. İpek giyerseniz attan inmek bitkisel beslenirseniz yerleşmek yada Çin den satın almak zorunda kalırsınız her halükarda o zaman Çin sizi ezer geçer yerleştiğiniz için kuzeye çöle de çekilerek milletinizi koruyamazsınız yok olursunuz diyor. Çinli Vezirin işaret ettiği tehlikeler yıkılış sebeplerinin tamamı olmamakla beraber önemli bir bölümü olmuştur Büyük Hun devletinin ve sonrada Göktürklerin.Uygurlar Bögü Kağan zamanında girdikleri Manihaizm dininin etkisiyle savaşçı karakterlerini kaybetmişlerdir ve Çin egemenliğine girmiş yerleşik yaşama geçme tecrübesi ve uygarlaşma olarak kısa vadede etkisi olmuşsa da uzun vadede kültürel ve siyasi varlıklarını aybetmişlerdir. Avlarlar Balkanlara göçtüler Slav topluluklarının göç etmesine neden olarak, bunların doğu Avrupa ve Balkanlara inmesini sağladılar. Böylece Balkanların Slavlaşmasında etkili oldular ve kendileri de Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Slavlaştılar, dillerini, Türkçe yi unuttular. Kültürel ve siyasi varlıklarını kaybetmişlerdir. Balkanlara inen Uz ve Peçenek’lerin akıbetleri de aynı oldu.
İtil (Kama) Bulgarları benliklerini bugün de koruyarak varlıklarını sürdürürlerken Hıristiyan olan Tuna Bulgarları Slavlar arasında yok olup gitmişlerdir. Çok küçük bir gurup olsada siyasi varlıklarını kaybetmiş olsalarda sosyal ve kültürel varlıklarını Gagavuz’lar Hıristiyan olmalarına rağmen korumuşturlar.

Dinli Devlet Olmaktan, Din Devleti Olmaya

Türk Milleti Müslüman Araplarla karşılaştıklarında Orta Asya da siyasal egemenliklerini kaybetmişler ve Çine bağlı devletçikler halinde yaşamlarını sürdürmekteydiler. Çine karşı yer yer isyan etmekle beraber siyasal birlikleri kaybolmuştu. Güçlü Çin kültürü ile sosyal varlıklarını da kaybetme tehlikesi içinde idiler. Kara Denizin Kuzeyinden Avrupa içlerine kadar muhtelif Türk devletleri vardı. Ancak, onların tercih ettikleri Yahudilik ve Hıristiyanlık kimliklerinin yok olmasını sağladı. Örneğin Hazarlar İslam olursa Arapların Hıristiyan olursa Bizans içinde erimekten korkarak Museviliği kabul etmişlerdir ancak bu tercihleri onların siyasal varlıklarını koruyamadığı gibi sosyal bir gurup olarak bile yaşamlarını sürdürmelerini engellemiştir. Bu gün antropolojinin konusu haline getirmiştir. Çine- Hindistan’a gidip de öz kimliğini kaybetmeyen yalnızca Müslüman Türklerdir. İlk dönem Şamanist Türkler de barış döneminde Çin kültürü içinde erimişlerdi. Orta Asya dan Ön Asya’ya doğru hareket eden Türkler, Karahanlılar’dan Osmanlılara kadar Müslüman Türkler bir çok büyük devlet kurmuştur.
Büyük İmparatorluklar kurmuşlar ve İslam medeniyetinin taşıyıcısı ve koruyucusu olmuşlardır.(1055 Tuğrul Bey’e Abbasi Halifesinin “doğunun ve batının sultanı” unvanını vermesinden laiklik ilkesinin mer’i siyasal iktidar tarafından bu günkü algılanma biçimine kadar ( bu algılamanın kökeni I. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Arap Siyasal İktidarlarının Osmanlı Devletine karşı olumsuz tutumlarına kadar. Bölgesel ve Küresel bütün saldırı ve istilalardan yaklaşık bin yıl İslam dünyasını korumuşlardır. Bunun en son destansı örneği Çanakkale Harbidir. 
Müslüman Türklerin Karahanlılardan Osmanlılara kadar Kurdukları tüm devletleri “Müslüman Türklerin Devletleri” olarak tanımlayabiliriz.

Senedi İttifak, Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanını saymazsak Türk Milletinin Tarihte yaptıkları Şümullü gerçek anlamıyla ilk anayasa “Kanunu Esasi”ile (1876) “Devleti Osmaniye’nin dini İslâm dır. Bütün Dinler ve Mezhepler de halka zarar vermemeleri şartıyla serbesttir”. İfadeleriyle tarihte tanımlanan ilk İslam Devleti Osmanlı devleti oldu. Büyük Millet Meclisi Teşkilatı Esasi ile (1923) “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâm’dır…Türkiye Devleti bir Cumhûriyettir.” Tanımıyla da ilk İslam Cumhuriyeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur. 1928 Türkiye devletinin dini İslam olduğu hükmü anayasadan çıkarıldı. 1937 tarih ve 3115 sayılı kanuna kadar nötr kaldı. Kanun şu şekilde değiştirildi. Dini İslam yerine, Laik Cumhuriyet tanımı koyuldu. “Türkiye Devleti, Cumhûriyetçi, Milliyetçi, Hâlkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçı’dır”… 1937 yasa değişikliği ve 1961 Anayasası ile Türkiye Cumhuriyeti “Müslüman Türklerin ilk Laik Devleti olmuştur”. Yada “Müslüman Türklerin yaşadığı ilk Laik Türk Devlet olmuştur”. Müslümanların laik ikinci devleti Tunusdur.”İslam devleti” ve “İslam ülkesi” kavramları zamanın denklemlerine göre değişebilen canlı kavramlardır. Ülkeden, devletten, aidiyetlerden, siyasal durum ve bağlılık biçimlerinden anlaşılan şeyler zaman, mekan ve şartlara göre değişkenlik arz edebilir. Kelimelerin sözlük veya tarihsel anlamları adreslerini bulmak için yararlı olabilir, ancak her şeyi ve bu gün üzerine yüklenen anlamı söyleyenin, muhatabının ve ehlinin haricinde maksadını hiç kimse olaylar tarihin sahasına girinceye kadar tam olarak anlayamayacaktır. Bu durum yeni ve şaşılacak bir durum da değildir.Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök; “Bir kısım çevreler, Türkiye’yi ‘ılımlı İslam modeli bir ülke’ olarak tanımlamak istediler. Türkiye’nin nüfusunun yüzde 99’a yakını Müslüman’dır. Ancak Türkiye, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye ne İslam devletidir, ne de İslam ülkesidir.” Ilımlı da olsa Türkiye Anayasal olarak bir İslam devleti modeli değildir. Bu doğru ancak İslam Ülkesi değildir ifadesi oldukça “müşkil” bir ifadedir. Dini aidiyetler açısından bir ülke;a- Aidiyetle tanımlanan bir ülke İdeolojiktir aslında bir dini anlayış yada bir ideolojinin topluma dayatılmasını içeriyordur. O aidiyetin resmi ve fiili taşıyıcısıdır. “Papalık” gibi “İslam Devleti” gibi ” 1789 sonrası Jakoben Fransa yada SSCB gibi.b- Belli bir aidiyetin sahip olduğu devlet olabilir. Yahudilerin Devleti, Hıristiyanların Devleti veya Müslümanların devleti gibi.Hz muhammedin Medine inşa etmesinden 1876 Anayasasının Kabulune kadar bütün İslam Ülkeleri gibi.c- Aidiyetlerin ancak birer unsur olduğu devlet olabilir. Yahudilerin, Hıristiyanların, Müslümanların “yaşadığı devlet” gibi. Bu tür devletlerde unsurlardan herhangi biri tarafından devletin her şeyi belirleniyor olamaz. Olması durumunda devletin niteliği farklılaşır. Bu tür Devletlere Laik Devlet “siyasal katılım” açısından eşit devletler diyebiliriz. Tarihte resmen olsa da fiilen bunun hiç örneği yoktur. Müslümanların yaşadığı devletleri de ikiye anırabiliriz;a- Aidiyetlerin “adaletle” yaşadığı devletler. Hz Muhammed dönemi Müslümanların yaşadığı Habeşistan, Yahudiler için İlk dönem Medine ve Kanuni sonrası Osmanlı Devleti gibi.b- Aidiyetlerin “baskı ve zulum” altında yaşadığı ülkeler. III. Ramses Dönemi Mısır, Hz. Muhammedin Hicretinden önce Mekke, Emevi dönemi Ehli Beyt ve Türkmenler, safevi Hitler Almanyasın da Yahudiler vb. Genelkurmay Başkanı Özkök, ”Laiklik ilkesi” nin temel kriter olduğunu belirtiyor. Laiklikten ne anlaşılması gerektiği konusun da ise siyaset bilimi ve demokrasiyi donduruyor halkın temel değerlerinin kamu alanında görünürlük talebini yok sayıyor. Diyalektik sürecin devam etmesi engellenemez. (İbni Haldun; merkez- çevre). Sosyoloji ve siyasal bilimlerin çağdaş verileri ışığında değişen bölge dengelerine baktığımızda iç bütünlük daha da hassas hale gelmiştir. İç sosyolojik ve siyasal sorunlar zecri tedbirlerle ancak buz dolabına kaldırıla bilir yok edilemez. Daha da büyük çözümsüzlüklere yol açarak ülkemizi zaafa uğratabilecek seküler bir kutsallaştırmadan kaçınmak gerekir. Yeni “milli güvenlik siyaset belgesinde” “irtica ile mücadele bilimsel çerçevede alınması gerekir” ( Hürriyet 27 Nisan 2005) dendiğine göre laiklik ve Türkiye de ki tanımı da sosyolojinin, evrensel hukuk normlarının, siyaset biliminin çağdaş demokratik katılımcı ilkeleriyle çözümlenmeye bırakılmalıdır. 

HENÜZ YORUM YOK

YORUM GÖNDER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version