Yer, Mekke; tarih, 20 Nisan 571…
“Alemlere rahmet” son peygamber dünyaya teşrif ediyor. Babası aylar önce vefat ettiği için, altı yaşına kadar annesi ve dedesi O’na kol kanat oluyor, altı yaşında annesini de kaybediyor. Böylece hem yetim hem öksüz kalıyor.
Dedesinin de vefatıyla amcasının himayesine giriyor. Sevgi ve ilgiyle büyüyor, amcası Ebu Talip’in yanında; O’nunla ticaret yapmayı öğreniyor. Emin, dürüst tüccar nasıl olur, gösteriyor dünyaya… Güvenilir kişi deniliyor artık O’na. Yani “Muhammed’ül emin” diyorlar.
Sonra Hz. Hatice ile evleniyor, 25 yıllık mutlu bir yaşam sürüyor; çocukları dünyaya geliyor; onları sevgi ve ilgi ile büyütüyor. Ardından çocuklarının ölümüyle tadıyor evlat acısını…
Şimdi O, 35 yaşında; bazı farklılıklar hissediyor kendinde, Hıra’da düşünmeye çekiliyor zaman zaman… Allah’ı anarken bir yandan üzülüyor insanlığın haline… Ve Cebrail geliyor Alâk Suresiyle; “Oku!” diyor… Böylece 23 yıllık vahiy süreci başlıyor…
Ancak hiç kolay olmuyor insanları Hakk’a çağırmak… Çok sıkıntılar ve acılar çekiliyor! İşkenceler, açlıklar peş peşe geliyor… Bunlara rağmen davasından vazgeçmiyor; amcası Ebu Talip’e “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler de bu davamdan vazgeçmem.” diyor…
Hüzün yılı geliyor… Müslümanlardan bazıları güvenilir yerlere göç ediyor, bazıları da zulüm ve baskı altında yaşamaya çalışıyor. Derken çok sevdiği eşinin ve amcasının vefatıyla sarsılıyor. “Hayatımın en zor günüydü” dediği Tâif’te en çirkin hakaretlere uğruyor; taşlanıyor ayakları kanayıncaya kadar… Yine de merhamet ediyor, kendisini taşlayanlara…
Ve hicret… Çok sevdiği, doğduğu toprakları, Mekke’yi terk ediyor Allah’ın elçisi… Medine artık O’nu bekliyor fakat burada da rahat bırakmıyorlar. Ama yıllar sonra fetih zamanı geliyor; kan dökülsün istemiyor peygamber; silahsız giriyor tekrar Kabe’ye…
Böylece Kâbe temizleniyor bütün şirklerden.. “Hepiniz serbestsiniz” diyor peygamber.. Bunu duyan müşrikler, iman ederek Müslüman oluyorlar… Gün geçtikçe artıyor müslümanların sayısı, böylece bütün Arabistan’a yayılıyor İslamiyet…
Görev tamamlanıyor, ayrılık vakti geliyor. “Vedâ Hutbesi”yle sesleniyor bütün insanlığa peygamber… Tarih 8 Haziran 632… Yaşı altmış üç oluyor Allah’ın elçisinin… Rabb’e dönüş vakti geliyor. Son nefesini vermeden önce, tüm insanlara iyi davranmayı, yumuşak huylu olmayı ve namaza devam etmeyi öğütlüyor. Sonra teslim ediyor ruhunu Allah’a !
“O” Nasıl bir Örnekti?
O’nun gülüşü tebessümden ibaretti, kahkaha ile gülmekten haya ederdi. O, çok güzel ve akıcı konuşurdu. Konuşmaları tatlı ve tesirliydi, sözleri gönülleri ruhları cezb ederdi. Onun ahlâkı Kur’an ahlâkı idi. Kur’an ne diyorsa onu yapmaya çalışır, insanlara örnek olurdu. Kimseye kötü söz söylemez ve kimsenin sözünü kesmezdi. Dedikodudan uzaktı ve boş sözleri asla konuşmazdı. O, adaletli bir insandı. Kimsenin haksızlığa uğramasına göz yummazdı. İnsanları çok severdi. Bütün insanların mutluluğunu, başarısını, huzurunu ve kurtuluşunu isterdi. Tabiata, hayvanlara ve çevreye önem verilmesini isterdi. O, vefakâr bir insandı. Kendisine yapılan hiçbir iyiliği ve yardımı unutmadan sözünde dururdu. O, merhametlilerin en merhametlisiydi. Yoksullara çok yakınlık gösterirdi. Zenginlere gururlu ve kibirli olmamalarını söylerdi.
O, aynı zamanda evinin geçimini sağlayan aile reisi, bir eş, bir baba, bir dede… İnsanların iyiliğini ve kurtuluşunu isteyen Peygamber… Dostlarıyla sohbet eden bir dost… Düşmanlarıyla çarpışan bir mücâhit… Zamanının devlet başkanı, savaşlarda komutan… Bir sporcu, bir öğretmen, bir hukukçu, bir çiftçi… Üzülen, seven, sevinen ve sevilen bir insan…
Ancak, “O” Bir İnsandı…
O’na yönelik övgülerin şirk noktasına vardırılmasından kaçınmak gerekir. Zaten O da müşriklerle mücadele ediyordu… İlahi Vahyin bize emri, O’nu örnek almaktır. Hz. Peygambere övgüler, örnek almaya değil, yüceltme edebiyatına dönüşüyorsa bundan sakınmak gerekir. “Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum.” diyen bir Resul’den söz ederken bu ölçüye dikkat etmek gerekir. “Hristiyanların İsa İbn Meryem’i övdükleri gibi beni övmeyin. Ben sadece bir kulum. Siz: Allah’ın kulu ve Rasülü deyin.” Buyuran bir peygamberden bahsederken bu mütevazilik çizgisinin korunması esas olmalıdır.
“ Kutlu Doğum” törenlerinde övgü ve methiyelerden çok, O’nu anlamak ve O’nun gibi yaşamak üzerine sunumlar yapmak daha yerinde olur düşüncemi sizinle paylaşıyor; salât ve selâm, “ kuru et yiyen kadının oğlu” Hz. Muhammed’e olsun diyorum.