HATALARIMIZ, PİŞMANLIKLARIMIZ YA DA TÖVBENİN ERDEMİNE ULAŞABİLMEK
“Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol(hidayet) üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.”(Tâhâ, 82)
***
Ya Rabbi; bağışla biz aciz ve günahkar kullarını! Tevvâb olan sensin; tövbeleri çok çok kabul edensin. Ğaffâr-ı zünûb sensin; günahları çok çok bağışlayansın. “Şüphesiz sen, çok affedicisin; affı seversin; beni de affet.” (Hadis)
Settâru’l-uyûb olan sensin; ayıpları örtensin. Nice ayıplar ettik; bizleri utandırma.
“Herhangi bir kişi, dünyada diğer bir kişinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”(Müslim, Birr 72) Bize ne oluyor ki, sürekli birbirimizin ayıplarını araştırıyor ve ayıpları ifşa etmekten, yüze vurmaktan büyük bir zevk duyuyoruz? Bu ne gaflettir ya Rabbi! Senin Afüv ve Ğaffâr isimlerinin tecellilerinden ne kadar da nasipsiziz!..
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”(Âl-i İmran, 134)
Heva ve hevesimize uyup bilerek/bilmeyerek nice günahlar işliyoruz. Ya Rabbi; bizleri, hatalarının farkına varıp vazgeçenlerden eyle. Günah tiryakiliğinden muhafaza eyle bizleri.
“Ademoğlunun hepsi hata edicidir. Hata edenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.”(Sünen-i İbni Mace, 2/1420; el-Müsned, 3/198)
Ya Rabbi; bizler öyle tövbe ediyoruz ki, “tövbemiz dahi tövbeye muhtaç.”! Kabulüne mazhar olacak bir tövbe nasib eyle.
Ya Rabbi; bizleri günah deryasında boğulmaktan muhafaza eyle! Tövbe ile yücelt bizleri.
Tövbe kapısı ne yüce bir kapıdır! “İşlediği günahtan tövbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibidir.”(İbn-i Mace, Zühd, 30.hds.) “Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”(Enam, 54)
***
İnsan günah işlemeseydi tövbenin ve istiğfarın ne anlamı olurdu?..İnsan günah/hata işlemiş olacak ki, pişman olup dönsün ve onu iyilik ve kötülüğe meyyal, irade sahibi bir varlık olarak yaratan Rabbinden bağışlanmayı dilesin. Ayıplarımız ve günahlarımız olmasaydı, “Ayıpları örten/gizleyen” ve “Günahları bağışlayan” bir Allah’tan bahsedilebilir miydi?..Allah, kimin ayıplarını örtecek; kimin günahlarını bağışlayacaktı?..Allah Resulü buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer siz gök ile yer arasını dolduracak kadar hata yapsanız, sonra (da) aziz ve celil olan Allah’a istiğfar etseniz, muhakkak ki sizi mağfiret eder. Ve Muhammed’in(s) nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer siz hata (yapıp tövbe) etmezseniz, muhakkak aziz ve celil olan Allah, hata yapan, sonra Allah’a istiğfar eden bir toplum getirir (de) onları (mağfiretine mazhar eder) bağışlar.” (Fethu’r-Rabbani, 19/342, Malik b. Enes’ten)
Asla günaha teşvik gibi algılanmamalı; fıtrî bir gerçeğin vurgulanmasıdır bu hadis. Kulların, hataları karşısında asla ümitsizliğe kapılmaması ve tövbenin erdemini beyan içindir.
Yine bu bağlamda, “(Gayri meşru) zevk ve eğlencesi olmayan gence Allah hayret eder.” (el-Müsned,4/151, İhya,4/49) buyrulmuştur. Hayır üzere yetişen, şerlerden uzak kalan gençleri takdir ve tebcildir bu.
Meleklerin günah/hata işleme yetenekleri fıtraten mevcut değildir. Şeytan da, iyilik/sevap işleme hakkını ebediyyen kaybetmiştir. “Adem’e secde edin (onun üstünlüğünü takdir ederek Allah’ın emrine boyun eğin)” emrine saygısızlıkta inat etmesi, hasedi ve kendini bedenen üstün görme ırkçılığı İblis’i/şeytanı ebedi lanete uğratmıştır. (Bkz.: 2/34; 7/11;15/31; 17/61,62; 18/50; 20/116; 38/74)
Tövbe(kabahatlerden nedâmetle dönmek, vazgeçmek) ve istiğfar (bağışlanmayı dilemek); insanı şeytanî tavırlardan, alçalmaktan kurtaran ve melekî özelliklere doğru yol aldıran, yücelten bir eylemdir. Elmalılı’nın ifadesiyle; “Tevbe, makâmât-ı imaniyenin(iman makamlarının) evveli(birincisi), hak yolculuğunun mebdei(başlangıcı), vuslat(kavuşma) kapısının anahtarıdır.” (Hak Dini Kur’an Dili, 7/5126, İst. 1960)
Kusurlarının farkında olması, hatasını kabullenmesi ve içtenlikle vazgeçmesi; insanın kemali için elzemdir. Tövbe, insanın şahsiyetini geliştiren büyük bir erdemdir. Günahlarımızdan pişmanlık, mahcubiyet duygusu; bize haddimizi bilme, Allah’ın yüceliği karşısında aczimizi idrak etme ve tevazu alışkanlığı kazandırır. Namaz da, bu anlamda bir tövbe ve dönüş ameliyesidir. Tövbe alışkanlığı olmayanlar, hevâ ve hevesine köle olmuş, bencil ve şımarık insanlardır. “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü?”(Furkan, 43)
Tövbe, manevi bünyemize musallat olmuş mikrop ve virüslerden arınma ameliyesidir. Bu manada tövbe, bir anlamda antibiyotik ve antivirüstür. Zaman zaman manevi sistemimizi, ana belleğimizi(kalbimizi, gönlümüzü) temizleyip formatlamadan, orijinal, fıtrî hayat programıyla yenilemeden/güncellemeden huzurlu ve mutlu olmaktan bahsedemeyiz.
Tövbekar toplumlar, her türlü kin, nefret, tembellik, zararlı alışkanlıklar, zalimane davranışlar ve kul hakkı yemekten uzak olarak barış içinde yaşamayı şiar edinmiş huzurlu toplumlardır.
Allah, kullarının barış içinde yaşamasından yanadır. O’nun bütün emir ve yasakları, kendi içimizde ve dışımızda barış ve huzuru sağlamaya yöneliktir. Onun için Allah, kullarının tövbe edip barışa yönelmelerine çok sevinmektedir… “Allah’ın, mümin kulunun tövbesi ile olan sevinci; üzerinde yiyeceği ve içeceği bulunan (kayıp) devesini , öldürücü ıssız bir yerde bulan adam(ın sevincin)den daha şiddetlidir.”(Müslim bi-Şerhi’n-Nevevi, 17/60-61)
Ne kadar büyük günah işlersek işleyelim, yine de Allah’tan ümit kesmememiz gerektiğini vurgulamak sadedinde aşağıdaki hadis nakledilir.
Ebu Saîd Hudrî (r.a.) anlatıyor; [”(Resulullah a.s.]buyurdular ki: ”Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişi öldüren bir adam vardı. Bir ara (pişmanlık duyarak)yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahip tarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü kendisi için bir tövbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahip; ”Hayır, yoktur!” dedi. Adam onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. (Ancak içi rahat etmedi ve) yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkanı olup olmadığını sordu. Âlim; ”Evet vardır, seninle tövben arasında kim perde olabilir?” dedi ve ilave etti: ”Ancak falan memlekete gitmelisin. Zira orada (iyi insanlar içinde) Allah’a ibadet edeceksin ve bir daha memleketine dönmeyeceksin. Zira orası(memleketin) kötü bir yer.” Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azap melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri; ”Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah’a yönelmişti.” dediler. Azap melekleri de; ”Bu adam hiçbir hayır işlemedi.” dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: ”Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa yakınsa ona (göre)teslim edin.” dedi. Ölçtüler ve gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar.”]
En doğrusunu Allah bilir. Ancak böyle bir insana Allah’ın rahmetle muamele etmesi, dünyada katlettiği insanlar konusunda ahirette vereceği hesabı sıfırlamaz. Çünkü “Her kim ki, bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 93)
Görüldüğü gibi haksız yere adam öldürenin, ebedi olarak cehennemde kalacağı ifade edilmektedir. Her ne kadar âlimlerin büyük bir kısmına göre, adam öldürmenin büyük bir günah olduğu görüşü tercih edilmişse de, ancak aralarında İbn-i Abbas, Zeyd b.Sabit ve Ebu Hüreyre’nin de bulunduğu bir kısım sahabe topluluğuna göre, kasten bir Müslüman’ı öldüren bir kimse, tövbe ederse de tövbesi kabul olunmaz ve ebedi olarak cehennemde kalır. (Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, 5/253, Arapça.)
Demek ki, öldürülen 100 kişi mümin değilmiş, denebilir; ancak mümin olmasa da bir insanı haksız yere öldürmek büyük günahlardandır. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.”(Mâide, 32) Tövbeker kâtile Rahmetle muamele edilmesi, uhrevi cezasını çektikten sonra cennete girebileceği şeklinde anlaşılmalıdır. (Dünyevi cezası kısastır. / Bakara, 178) Yoksa bilinmelidir ki, kul hakkına taalluk eden hususlarda -kullar birbirlerine haklarını helal etmedikçe- tövbe ile affedilme imkanı yoktur. Allah bu hususta adaletle hükmeder.
Makbul olan tövbenin ne olduğunu, Kur’an’dan öğrenelim:
“Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisa, 17) / “Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, ‘İşte ben şimdi tövbe ettim’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.”(Nisa, 18)
“Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle(nasuh) tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter; peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. ‘Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.’ derler.”(Tahrim, 8)
Nasuh tövbesi edebilmek, günahlarından pişman olan herkesin başarabileceği bir tövbe değildir. Çoğumuz -adeta- tekrar aynı günahı işlemek niyetiyle/pazarlığıyla tövbe eder gibiyiz. Nasıl olsa Allah tövbemizi kabul edecektir, avuntusu içerisindeyiz. Halbuki makul ve makbul olan tövbe, nasuh tövbesidir. Bunun ne demek olduğunu Allah Resulü’nden öğrenelim.
“Muaz b. Cebel(r.a.), Resulüllah(s)’a sordu: -Ya Resulellah! Nasuh tövbesi nedir? Resulüllah(s) buyurdu: – Kulun yapmış olduğu günaha öyle nedamet(pişmanlık) etmesi ve Allah’a öyle özrünü arz etmesidir ki, sonra da, sütün memeye tekrar dönme ihtimali olmadığı gibi o günaha dönmemesidir.”(Hak Dini Kur’an Dili, 7/5127)
Ya Rabbi; bizleri kendini ve seni doğru tanıyan; senin rızana engel olan günahlarından içtenlikle dönen; nefsinin esaretinden sana kul olma özgürlüğüne ulaşan; mağfiretini hak etmiş; salih amellerle yücelen erdemli kullarından eyle! “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et”(Âl-i İmran, 147)