Home Yazarlar Hasan Köse - Yazar Denklem Doğru İşliyor

Denklem Doğru İşliyor

Bumin:”Anayasa türbana, izin vermiyor” sözü yalnız kişisel değil, indi bir yorum, kendinden menkuldür de. Anayasayı halksız yapar dipçik ve darbenin devamıyla tehdit edip, darbeci generalin Cumhur Başkanlığı onayını aynı pusulada tek soruyla sorarsanız ve sonrada devleti halksız halka rağmen yönetmenin gerekliliğine inanır “halkı bırakırsan ya davulcuya yada zurnacıya kaçar” diye, ideolojik bir ön yargıyla yaklaşınca böyle bir yorumun çıkması son derece doğaldır. Tarih özgürlüklerin yazılı metinlerle kazanılmadığına, kazanılan hakların yazılı metinlere döküldüğüne şahittir. Ayrıca yazılı bir metinden onlarca farklı yorumun çıktığı bilinen bir gerçektir. 

Sorun Anayasayı yorumlama makamının özgürlükler ve insan haklarını içselleştirememişliği sorunu da değildir. Bir siyasal perspektifin eşitlik, özgürlükler ve insan haklarını Anadolu insanına yakıştıramama ve kabullenememe sorunudur. Anayasanın bir kanun kitabı değil siyasal dengeleri ve toplumsal mutabakatı sağlayan ve insan hak ve özgürlüklerini devletin çiğnemesini engelleyici metinler olduğu genel bir tarihi ve hukuki gerçekken, İdeolojik oligarşiler toplumları kendi idelerine dönüştürünceye kadar devlet aygıtını bir kimlik ve kişilik öğütme değirmeni olarak kullanmışlardır. Ülkemizde de egemen oligarşinin yapmaya çalıştığı bundan ibarettir. 

Anadolu insanına ve değerlerine karşı bu samimiyetsiz tavra karşı her seferinde daha büyük siyasal bir yapı güçlenecek ve tehdit’le değil gönülle ve aşkla korunacak bir uzlaşı metni, sivil bir anayasa yapacak parlamentoyu çıkarılacaktır. Eğer samimi olsalardı normal köyünde ninelerin başına sardığı yazma, cember, yaşmak vb. kıyafetleri giyen kızların okullara ve devlet dairelerine girmelerine müsaade edilmesi gerektiğini söylerlerdi ve sorun çıkarılmazdı.

Bir devletin dinle yönetilmesi başka şeydir yurttaşlarının din ve inançlarını gözeterek yönetilmesi başka. Birincisi teokrasi, ikincisi tek tanımı ve kemal-i izahı bu olmamakla beraber demokrasidir. 
Laik devlet dini bayramları nasıl resmi tatil yapıyorsa, Türk Ordusu isteyen askerlere nasıl ramazan ayında, sahur ve iftar yemeği çıkarıyorsa, askerlerden birini nasıl kışla içindeki cami yada mescitlere imamlık yapsın diye görevlendiriyorsa, imamların ve müezzinlerin maaşlarını nasıl veriyorsa, nüfus cüzdanına baş örtülü ve sakallı resimleri nasıl kabul ediyorsa, yurttaşlık görevini yapan insanların ülke kaderini belirlemek için sandık başına gitmelerini, kıyafetlerinden dolayı nasıl engellemiyorsa, esnafın resmi kimlik ve belgelerinde baş örtülü ve sakallı resimlere nasıl izin veriyorsa, kamu kurumlarında çalışan işçilerin baş örtü takmalarını neden engellemiyorsa ve bunları uygulaması nasıl laikliğe zarar vermiyorsa aynı gerekçelerle kılık kıyafeti eğitimin tüm aşamalarında ve kamu kurum ve kuruluşlarında serbest bırakacak düzenlemeler yapmakta zarar vermez.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi İslam hukukunun evlat edinme biçiminin de çocukların korunması yararına hizmet ettiği beyanıyla evrensel bir norm olarak kabul etmiştir. Ne yani şimdi biz birleşmiş milletler İslam şeriatı ile yönetiliyor mu diyeceğiz. Yada Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayan devletler din devletimi oldu diyeceğiz.Sözler samimi olsaydı anlaşılabilinirdi ancak, herkes herkese karşı takiyye yapıyor. Bu oyunu halk eninde sonunda bozacaktır.

“Türbanın inanç gereği takılan giysi olmadığı” söyleniyor kimin neyi hangi maksatla yaptığını öğrenmek için niyet okuyucusu hukukçularımız var galiba. Bu da bir hukuki bir mülahazadan ziyade siyasallaşmış bir hukuk adamı söylemidir. Avrupa da birçok devlet bu tür konuları ilgili inancın önderlerine yada uzmanlarına sorarak karara bağlıyor. Bizde bu konuda en yüksek karar mercii diyanet işleri başkanlığı din işleri yüksek kurulun İken Üstelik din ve devlet işleri de birbirinden ayrılmışken anayasa mahkemesi,Yüksek Öğretim Kurumu , Danıştay, birer fetva makamı gibi konusu ve kaynağı din olan bu sahada fetva verme hakkını kendilerinde görüyorlar esas laikliğe aykırı bir şey aranıyorsa budur işte. Bir tek laikliğe de değil aklı selime ve bilime de aykırıdır. 

”Türkiye’de din ve din duyguları ile dince kutsal sayılan şeylerin istismar edilerek politika yapılıyor deniyor” İstismarın müsebbibi dine ve din kaynaklı değerlere şaşı bakarak onu kullanıma müsait malzemeler haline getirenlerdir.

“Dinsel inanç ve görüşler nedeniyle gençler arasında çatışmalara neden olacağı” faraziye üzerine hüküm bina ediliyor komik.

“Çağdaş duruma uygunluktan” dem vuruyor. Çağdaş durum, çağdaş durumun, kişiler için kendileri, ülkeler içinse halk tarafından belirlenmesini esas alıyor. Kişiler için olana insan hakları ülkeler için olana demokrasi deniyor.Bunu uluslar arası her belgeye koyuyorlar ancak bu belgeleri hayata geçirme iradesi içerden çıkmadıkça uygulama alanı bulamıyor.

Bütün bu söylediklerim bir yana olaya bir başka açıdan da bakmak denge ve adalet açısından önemli zannediyorum. Modern anlamda “devlet” “State” statik konum almadır zaten İnsan Haklarına Dayalı, Çoğulcu, Katılımcı, Demokratik Hukuk Devleti değişen şartlar ve zamana göre yeni “sabitlerin” (kanunlar, kurumlar ve yönetenler) toplum yararları doğrultusunda değiştirilmesi ameliyesini İskender’in çözüm yöntemiyle değil de barış ve uzlaşı yoluyla sağlanması üst maksadını taşır.

Devlet denkleminin statüko tarafı statik durumun devamını sağlamakla görevlidir. Bu kurumların en başında Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi, Tüm güvenlik kurumları, yasaları alt ve üst sınırlarında uygulamakla görevli hakimler, savcılar ve bürokrasidir. Yeni şartlar ve zamana göre değişim ve dönüşüm sağlama tarafı ise başta parlamento, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve sendikalardır.

Şartlar zorlar, halk talep eder, sivil toplum örgütleri ve sendikalar formüle eder, çözüme katkıda bulunacak fikirler üretir, yasama, yürütme ve denetim süreçlerine katılır, siyasi partiler tüm tarafları gözlemler dinler bilim ve fikir dünyasından da yararlanarak çözümler üretir bu çözümler halka sunulur halk bu çözümleri uygulamak üzere bir siyasi tercih bildirir. Bir siyasi parti iktidar olur terazinin bir tarafında statüko, diğer tarafında değişim taleplerinin tarafları başta muhalefet partileri, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve halk. Hükümet terazinin şakülünü dengeli bir konumda iki tarafında yerlerinde oynamalar yapması gereken el. Her şeyi iyi ve zamanında yapsa bile yaptığı şeyleri yaparken asla herkesi razı edemez. Bu eşyanın doğasına aykırıdır. Tercihler yapar bedeller öder. Hükümetler tespih taneleri devlet tespih. Birinin doğruları diğerinin yanlışlarıdır diyalektik böyle sürer gider. 

Bumin! görevini yapıyor hükümette görevini yapsın, TBMM’de, Demokratik Kitle Örgütleri ve Sivil toplum örgütleri de

HENÜZ YORUM YOK

YORUM GÖNDER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version