Home İnceleme-Araştırma Can Yaylası Sisdağı

Can Yaylası Sisdağı

Sisi, çisesi, güneşi, temiz havası, çam kokusu, soğuk suları, benzeri başka yerde bulunmayıp yüzlerce yılda teşekkül ettiği söylenen “topuk çimenleri”, yaz ve kış sporları imkânları, şenlikleri, pestili, kavurması ile Sisdağı müthiş bir yayla özelliği taşıyor. Onun içindir ki Sisdağı’nı bilenler “mal yaylası değil can yaylası” deyimini kullanıyor.

– Türkiye’nin en acı gerçeklerinden birisi hiç şüphesiz, “doyurma” altyapısını kurma, hazırlama sorumluluğu bilinen mekanizmaların üzerine düşeni zamanında hatta çoğu zaman hiç yapmaması dolayısıyla doğdukları yerde doyamayıp doyacakları yerlerde soluğu alan Anadolu’nun çilekeş insanının bu yolculuğunun, dünyanın hiç bir ülkesinde görülmedik şekilde bir “iç göç” hareketini gündeme getirdiği gerçeğidir. Bu bir yana, aradan belki de bir ömre bedel uzun zaman geçtikten sonra doydukları yere savrulma gerçeğini iliklerine kadar hissederek yaşayanların, “toprak insanı çeker” sözünü tekrar tekrar doğrularcasına doğdukları, dünyaya “merhaba” dedikleri, kişiliklerinin yoğrularak kimliklerinin oluştuğu topraklara hasretle, iştiyakla, sevinçle, yılın belli bir süresini geçirmek için de olsa dönmekte oluşları da ayrı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Her iki gerçeği, yakıcı, kavurucu boyutuyla gözlemlemek, farkına varmak akıl, idrak, iz’an sahipleri için pek de zor olmasa gerektir.Anadolu’nun çilekeş insanının bu serüveni Türkiye’nin hemen her karış toprağı için geçerli bir olgu olmanın yanısıra belki de hemen herkesin kapısını çalma özelliği taşıyor. Özellikle son on yıl içinde gözlemlendiği şekliyle doydukları yere savrulan hemen herkes doğduğu toprakların insana güven veren atmosferinden nasiplenebilme imkânından, imkânlar elverdiği ölçüde yararlanmaya çalışıyor. Bu gerçekten en çok nasipdâr olan iller arasında göç veren iller listesinin üst sıralarında yer alan Trabzon da payına düşeni alıyor. İlçeleriyle, beldeleriyle, köyleriyle ve özelde bu yazımızda adı geçecek olan Geyikli Beldesi’yle birlikte Trabzon ilimiz de bu gerçekten müstağni kalamıyor. Bu beldede doğup da doydukları yere savrulanları doğdukları yere çeken faktörlerden önemli bir faktör var ki bu faktör Sisdağı Yaylası olarak tarih sahifeleri ve zihinlerdeki kayıtlarda kendine önemli bir yer edinmiş bulunuyor.

Geyikli ile Sisdağı ya da et ve tırnak

Sisdağı’nın büyük ve önemli bölümü, Şalpazarı ilçesine bağlı Geyikli beldesi hudutları dahilinde bulunuyor. Ve Geyikli, Osmanlı arşivlerinde “Alakadir mezrası” adıyla kendini gösterdiği şekliyle yaklaşık 400-450 yıllık köklü bir maziye dayanıyor. Yakın tarihimizde cereyan eden Balkan, Yemen, 1. Cihan, İstiklal savaşlarına verdiği gazi ve şehitleriyle… Bu geleneğini Kore, Kıbrıs Barış Harekâtı ve Doğu ve Güneydoğu’daki bölücü terör gerçeklerinde de sürdürmesiyle… Bilinen Geyikli’nin, bütün branşları ihtiva eden bir check-up’tan geçirildiğinde ise tam bir “mikro Türkiye” özelliği taşıdığı görülüyor. Şehit ve gazi mezarlarının başına, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” gerçeğini vücut ülkelerine hakim kılmışlığın nişan ve davetkârı olarak ay yıldızlı al bayrak dikilmiş haliyle mezarlıkları ile bu toprakların sağlam tapuları bulunduğu mesajını veren Geyikli beldesi, Sisdağı’na sırtını dayamış bulunuyor.

Müthiş bir yayla

Sisdağı yaylasının tepelerinden bu gibi emsalsiz manzaraları izlemek bir ayrıcalık arzediyor. Alabildiğine müthiş bir ufuk turu yapıyorsunuz. İçinizden, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin, Galata Kulesi-Üsküdar hattında yaptığı gibi kanat takarak uçmak geliyorBu sırt dayamayı kabul etmişliğini adeta et ve tırnak misali bir tablo şeklinde herkese haykıran Sisdağı, müthiş bir yayla özelliği taşıyor. Sisi, çisesi, ormanı, çimeni, soğuk suları, obaları, Kalpakkaya’sı, Pazaryeri, Camış Düzü, Halil Evliya Tepesi, Üvezli Alanı, Sandık Gölü, Çeğel Kaşı, Kayasis’i, Dokuz Oluk Suyu, Kanlıkaya’sı ile tam bir piknik, dinlenme, tatil ve yayla turizmi mekânı Sisdağı… Geyikli’den başka Eynesil, Görele, Beşikdüzü ve Şalpazarı’nın diğer köyleri için de bir yayla yeri olan Sisdağı, adını, üzeri ve eteğinin çoğunlukla “sis”le kaplanmasından almış bulunuyor. Bazen tepeler güneşten geçilmezken, etekler sis gölüne dönüyor. Ve üstten bakıldığında sanki denizi andıran doyumsuz bir manzara ortaya çıkıyor. Havanın açık ve güneşli olması Sisdağı’nın insan unsuruna sunduğu güzellikleri görmek için birebir olmakla beraber çoğu günlerde çiseli, dumanlı ve sisli havaların kendini gösteriyor olması Sisdağı’na hayran birçokları için ayrı bir zevk ve tercih sebebi sayılıyor. Öyle ki Antalya vs. gibi yörelerde sıcak ve kalabalığın baskısından bunalanların internet ve medyada gördüğü Sisdağı’nda soluğu aldıklarına, “sis”in, “çise”nin arasında “topuk çimenler” üzerinde piknik yapmanın keyfini çıkardıklarına, “Bu havanın, bu çisenin, bu sisin kıymetini bilin” öğütlerine tanık olunuyor.Sisdağı’na nasıl mı ulaşılıyor? Sisdağı, sahile en yakın yayla özelliği ile biliniyor ve bu yaylaya en kısa, en kolay, en rahat şekilde Beşikdüzü-Şalpazarı-Geyikli veya Beşikdüzü-Şalpazarı-Acısu- Şıhkıranı yoluyla sadece 38 km katedilerek ulaşılabiliyor.

Sisdağı’nın simgesi Kalpakkaya

Başlı-gövdeli fakat ayaksız bir insana ya da tünemiş bir kartala benzetilen dev bir kaya kütlesi var ki görenleri hayrete düşürüyor. Zor da olsa üzerine çıkılabilen, bir kartal misali çevreye bakılabilen Kalpakkaya, heybetli görüntüsü ile Sisdağı’nın simgesi özelliği taşıyor

Sisdağı’nın yolunu tutanları önce eskiden faaliyetteki kireç kuyuları ile ünlü Kireçhane obası karşılıyor. Sonra koruma altına alınan Üvezli Alan’a ulaşıyorsunuz. Yemyeşil çimleri, çamları, soğuk suları, ihtiyaç giderecek alt yapısı ile tam bir piknik yeri olup hafta sonları sahil şeridinden ailelerin akınına uğrayan Üvezli Alanı geçtikten sonra Hanyanı Obası sizi karşılıyor. Çamların arasındaki boğazdan çıkıp da kafanızı kaldırdığınızda kimilerinin ayaksız insan, kimilerinin de tünemiş kartala benzettiği dev bir kaya kütlesi görüş alanınıza giriyor. Bu kayanın adı Kalpakkaya’dır. Adını başında kalpağı bulunan bir iri insan siluetine benzemesinden almış bulunan Kalpakkaya’nın baş kısmı gövde ile bitişik değil, sadece oturmuş vaziyettedir. Biraz zor da olsa üzerine çıkılabilen, bir kartal misali çevreye bakılabilen Kalpakkaya, heybetli görüntüsü ile Sisdağı’nın simgesi özelliği taşıyor. Bu simgenin solundan yolunuza devam ettiğinizde, her Cumartesi günü pazarın kurulduğu Pazaryeri’ne varıyorsunuz. Camisi, oteli, kır kahvesi, çay ocakları, bakkalları, lokantaları, yeterli suyu, çeşmeleri ve sadece şenlik günü sayısı yeterli olmasa da temiz tuvaletleri, kapalı et kesim ve satış mekanları, kavurma pişirme yerleri ile Pazaryeri civarından kendinizi biraz yükseklere, Camış Düzü’ne, Eski Oba başına, Kanlıkaya’ya attığınızda emsalsiz bir manzarayı önünüzde buluyorsunuz. Heybetli haliyle “hikayemi bilenler size anlatsın” fısıltısını duyarak yanından geçtiğiniz Kanlıkaya’nın da yükseğinde, 2182 m olarak Sisdağı’nın en yüksek yeri Halil Evliya Tepesi’ndeki emsalsiz manzarayı, Güneş’in doğuşunu ve batışını izlemek gerçekten özel bir ayrıcalık arzediyor. Alabildiğine müthiş bir ufuk turu yapıyorsunuz. İçinizden, Hezarfen Ahmet Çelebi gibi kanat takarak uçmak geliyor. Bazen öyle bir manzara gerçekleşiyor ki, sanki bir sis denizi ayaklarınızın altına seriliyor. Yorulmayıp daha da devam etmek isterseniz oklarını bekleyen bir yay misali Erkek Su Obasına iniyor, obaya adını veren ve bir zamanlar oluklarından balık da aktığı gözlenen Erkek Su suyundan kana kana içme imkanı buluyorsunuz. Bütün bu nimetler üzerine “ne kadar şükretsek azdır” tefekkürüne dalıyorsunuz.

Tepesinde şehit yatan Kayasis

Yok eğer burada kalıp da şöyle güneyleri temaşa edeyim diyorsanız, tepesinde yatan bir şehit albayı… Biraz ötesinde tam zirveye dikilen ayyıldızlı bayrağı… Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk’ün “Ben sudan biraz anlarım. Böyle lezzetli su görmedim” ifadeleriyle hakkını teslim ettiği Dokuz Oluk Suyu (Eskiden tam dokuz tane oluktan aktığı için bu isim verilmiş) ile Kayasis mevkii görüş alanınıza giriyor. Soldaki Eynesil Obası başındaki Çeğel Kaşı da bu alandaki yerini alıyor. Hem de Eğitimci Abdullah Gülay’ın Ağasar Çepni Kültürü adlı eserinde anlattığı, “Eskiden bu yaylada çok fazla miktarlarda büyük ve küçükbaş hayvan beslenmekte, yani ‘yaylak’ olarak kullanılmakta ve bu hayvanların sütünün kiremit borularla ‘kışlak’ olan ‘Çeğel’e akıtıldığı ileri sürülmektedir. Geyikli Köyü 1. İlkokulu Müdürü Mehmet Türkmen (merhum), çocukluğunda bu kiremit borularının kalıntılarını gördüğünü ifade etmektedir. Sütlerin akıtıldığı mesafenin 5- 6 km olduğu düşünülürse bu yitik projenin arkasındaki gerçekleri araştırmak gerekir” bilgisiyle alıyor. Çeğel Kaşı’nı, içinde adeta bir sandığı andırdığı için Sandık Gölü ve hemen akabindeki derin vadideki şelaleleriyle Çayır Deresi izleyerek, tabloyu tamamlıyor.

Mal değil can yaylası

Temiz havası sanki insanın canına can, sağlığına sağlık katan Sisdağı için halk arasında “Mal yaylası değil, can yaylası” deyimi yaygın olarak kullanılıyor. Öyle ki yine doğduğu yerden doyduğu yere savrularak İstanbul’da ikamete mecbur kalan, yılların hastası Hacı Mehmet Evren, her yaz soluğu burada alıyor, “hasta yakını” gerçeğini bütün detaylarıyla yaşadığına tanık olduğumuz çilekeş eşi Hanım Evren teyze, “Mehmet amcan buralara gelince iyi oluyor” sözünü dilinden düşürmüyordu. Mehmet amcanın Sisdağı ile o kadar ileri derecede halvetliği vardı ki “Rabbine dön!” emrini bile Sisdağı’nda duyuyor, “toprağı insanı çeker” gerçeğini ahirete rıhlet etme boyutuyla Sisdağı’nda yaşıyordu. Onun içindir ki bu yaylanın özellikle Hanyanı, Üvezli Alan mevkiilerinde sağlık hizmetleri dağıtan dinlenme tesisleri, kampları kurulacağını öngörmek cana sıhhat boyutunu bilenler tarafından pek de uzak ihtimal olarak görülmüyor.

Adı kavurma ile özdeş

Sisdağı’nda, yaz mevsiminde, her Cumartesi günü 1850 m yükseltideki Pazaryeri mevkiinde pazar kuruluyor. Oteli, lokantaları, çayhaneleri de bulunan Pazaryeri’nde kendini bulanlar daha çok “et kavurma”sına rağbet ediyorlar. Sisdağı denilince akla kavurma geliyor. Kavurması ile de meşhur Sisdağı’nın adı neredeyse kavurma ile özdeş hale gelmiş bulunuyor. Lezzeti Sisdağı’na özel kavurmayı yemek için kurulan sofralar ise “topuk çimenler”in üzerinden başkası değildir. Yanında salata, meyve ve Karadeniz’e has somun ekmeği olur. İçecek ise soğuk sudur. Kavurma ya “kendin pişir kendin ye” usulünce ya da belli bir ücret karşılığında kavurmacılar tarafından yapılıyor. Eti doğramak, yağını, tuzunu, soğanını vermek de etin sahibine aittir. Sisdağı, “Ye kavurmayı iç suyu” sözüyle de meşhur olup karpuz çatlatan soğuk mu soğuk sularının hazmı kolaylaştırdığı, ne kadar çok yemek yenilirse yenilsin insanın kısa süre sonra yine açlık hissetme tecrübesiyle sabit olarak biliniyor.

187. Şenlik geride kaldı

Temmuz’un 3.ncü Cumartesi günü geleneksel Sisdağı şenlikleri yapılıyor. Sisdağı şenliği, Kadırga ile birlikte Karadeniz’deki yayla şenliklerinin anası-babası sayılıyor. Yöre halkı tarafından “otçu haftası/kaynak haftası” adı verilen bu şenlik bilenler tarafından o kadar önemli sayılıyor ki vakit yaklaştığında neredeyse herkes kendini ona hazırlıyor. Türkiye ve dünyanın dört bucağına savrulanlar yıllık izinlerini bu zaman dilimine göre ayarlıyorlar.

Binlerce araba ile müthiş bir kalabalık Sisdağı’na akın ediyor. Yıllar, hatta on yıllarca birbirini görmeyenler burada hasret giderme imkânı buluyorlar. Ayrılanları buluşturma, hasret gidermelerini sağlama boyutuyla da büyük bir fonksiyon icra eden şenliğin önemli bir bölümünü ise geleneksel horon teşkil ediyor.Gelebilme imkânı bulanlar da Sisdağı şenlikleri ile özdeşleşen geleneksel horondan nasiplerini ya horon halkasında yer almak, ya da seyretmek suretiyle almadan geçmiyorlar. Sisdağı şenliklerinin ünü o kadar yayılmış bulunuyor ki son on yıllarda kaymakamların, valilerin, milletvekillerinin, hatta bakanların bile bu şenliklere katıldıkları görülüyor. Tabii görüntülü ve yazılı medyada da haberler, haber programlar eksik olmuyor.

Yayla turizmi için birebir yerKireçhane, Üvezli Alan, Hanyanı düzlükleri, Kalpakkaya, Sandık Gölü ve şelalesi, çam ağaçları içinde kıvrılan şose ve patika yollarıyla doğal bir yürüyüş ve koşu parkuru özelliği taşıyan Sisdağı’nınÜvezli Alan’ında çamların sıhhat dağıtan kokusu ciğerlere çekilirken, Camış Düzü çevresinde benzerinin başka yerde bulunmadığı ve yüzlerce yılda teşekkül ettiği söylenen ve “topuk” denilen çimler üzerinde yürüdüğünüzde vücudunuzdaki gerilimlerin toprağa aktığını hissedersiniz. Hepsinden önemlisi yolu bu dağa düşenleri, obalarındaki güleryüzlü insanların “Buyurun hanemize! Bir çayımızı, soğuk ayranımızı için. Bulunandan bir yemeğimizi yiyin. Kalacak yeriniz yoksa misafirimiz olun” şeklinde samimi ve yapmacıklıktan uzak davetiyle karşıladıklarına tanık olursunuz. Müthiş bir turizm etkinlik potansiyeline sahip olmanın yanısıra Yaz aylarında trakking yürüyüşü, çim kayağı, yamaç paraşütü türü sporlar için birebir olan Sisdağı, kış sporları için de çok uygun bir yer olma özelliği taşıyor.Ruslara karşı “kudret topları”Yazıya başlarken kaydettiğimiz “yakın tarih” hakikatinden tabii ki Sisdağı da payına düşeni almış. Eğitimci Abdullah Gülay’ın Ağasar Çepni Kültürü adlı kitabında belirttiği şekliyle, 1. Dünya Savaşında yurdumuzu işgal eden Ruslar, Sisdağı’na da gelmişler, bir sene kalmışlar. Rusların çadır yatakları, 1850 m’de kurulan Pazaryeri’nin karşısındaki düzlükte halen durmakta, hatta kazdıkları siper yerleri bile bu gerçeği hatırlatmakta. Yine işgal sırasında ( 1916-1918) Ruslar, Karadağ’dan toplarla çevreyi döverken Sisdağı’ndaki Halil Evliyası’ndan, sabahlara kadar Ruslara cevap veren top sesleri duyanlar var olup yaşlılar bu toplara “kudret topları” derlermiş.

Bileni Sisdağı’nın farkında

Sisdağı’nın camisi var. Otantik kır kahveleri, oteli, nezih lokantası mevcut. Yerel yönetim de gücünün fevkinde alt yapı yatırımlarına imza atmış. Şimdi merkezi yönetimin üzerine düşeni hem de bir an önce yapması bekleniyor.

Geyikli belde belediyesi, Sisdağı’nın potansiyelinin farkında. Dün de farkındaydı, bugün de farkında. Dünün belediye başkanı Ahmet Yüksel Gülay, emsalsiz güzellik ve nimetlerden faydalanması için “insan” unsuru ile Sisdağı arasında kurulabilecek köprüleri kurmaya çalışmış, “insan” unsuru ile Sisdağı arasındaki mesafeyi daha da yakın kılmak için uğraş vermişti. 2004’te göreve gelen, bugünün belediye başkanı Muzaffer Türkmen de Sisdağı’nın potansiyelinin farkında. Hem de Sisdağı’na özgü “sis”in yatırımlar konusunda dezavantaj değil avantaj olduğunu söyleyecek kadar farkında. “Sisdağı’na gelenler ‘sis’i severek, ‘sis’in olduğunu bile bile gelecekler” diyor. Sahile en yakın yayla olma özelliği ve sahip olduğu potansiyel ile yayla turizmi sıralamasında Karadeniz’de birinci sırada yer aldığını söylüyor. Güney sahillerimize verilen önem ve teşviğin genelde Karadeniz yaylalarına, özelde Sisdağı’na da verilmesi gerektiğini ifade ediyor.Sisdağı’nın farkında olmayan da var elbette. Farkında olmayan, hem de herkesten önce olması gerektiği halde olmayan; vaziyeti idare etmekten öte icraat yapmamaya kendini endekslemiş “fildişi kule” siyaseti erbabından başkası değil. Bu iddianın altını, Kültür ve Turizm Bakanı Attila Koç’un Sisdağı’na gelmesi, görmesi, ve bu “muazzam yay”ın turizm kapsamına alınması için gerekenin yapılacağını söylemesi istisnasıyla mevcut iktidara mensup ve yetkili mercideki bazı siyasetçilerin, “doğduğumuz yer”lerde tanık olunan siyasî icraatlarıyla alabildiğine doldurmak mümkün.Evet! Sisdağı, bir taraftan hem sıla-i rahim, hem sağlığına sağlık katmak, dinlenmek, tatil yapmak için gelecek olanlara, “toprak”lıktan “vatan”lığa terfi etmişliğin anlamının farkında olunması gerektiğini de hatırlatarak “gel!” çağrısında bulunuyor. Diğer taraftan da dört mevsimdeki her türlü faaliyet için adeta “ben buradayım” dercesine gerilmiş halde “ok” misali yatırımcılarını ve özellikle de devletin eksik alt yapı yatırımlarını tamamlamasını bekliyor. 

Hazırlayan:
Kamil BAYRAKTAR / Gazeteci Yazar

HENÜZ YORUM YOK

YORUM GÖNDER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version