KIYAMETİN KOPTUĞUNU SANDILAR

         Türk Milleti için özgürlük ve bağımsızlık bir karakter meselesidir.  Bu Çılgın Millet, hiçbir zaman esareti kabul etmemiştir; Çanakkale’de kabul etmemiştir; gelecekte de kabul etmeyecektir.

            İngilizler başta olmak üzere Fransızlar ve ötekiler… Türklerin, Çanakkale Boğazı’nı eskiden kalmış tabyalar, modası geçmiş silahlarla savunamayacaklarını düşünüyorlardı. Çünkü kendilerini “dünyanın efendisi(!)” sanıyorlardı. Fakat unuttukları bir şey vardı; Türkler onların sömürgelerindeki toplumlara benzemezlerdi. Şeref ve haysiyetleri için yaşarlar, vatan ve dinleri uğruna seve seve ölüme giderlerdi. Bizim bu yanımızı bilen bilir, bilmeyen de tecrübe ile öğrenirdi…

         İşte Çanakkale’ye saldırı bu şekilde başladı. O korkunç silahlarla donatılmış gemiler sıra sıra dizildiler. Düşmanlar silahlarının gücüne, mermilerinin çokluğuna güvenerek yürüdüler. Sevinç naraları atarak Çanakkale’ye saldırdılar. Boğaz’ın iki yanında mermi değmedik, gülle düşmedik bir karış kara parçası bırakmadılar. O günü yaşayanlar Çanakkale’de kıyametin koptuğunu sandılar. Buna rağmen yollarını açamadılar. 

Bu savaş her Türk ailesince derin izler bırakmıştır. Çünkü iki yüz elli bin vatan evladı Çanakkale’de toprağa düşmüştür.

Çanakkale savaşını bilenler orada tecelli eden bazı işlerin aklın sınırını aştığını görecektir.   Türk’ün asil evlatları; “Bismillah! ya Allah!” nidâlarıyla mermileri bir bir namlulara sürüyor, hedeflere gönderiyor; koca koca gemiler sulara gömülüyordu. Beklenmedik şekilde güçlü gemilerin batışı onlarda yılgınlık ve korku uyandırıyordu.

Çanakkale’yi deniz yoluyla geçemeyenler bu yenilgiyi içlerine sindiremediler. Şanslarını bir kere de karadan denemek istediler. Karaya ayak basmadan önce Türk mevzilerini günlerce bombaladılar. Ama sıra piyadenin süngüsüne gelecekti. Göğüs göğüse kanlı muharebeler başlayacaktı. İşte bu, Türk’ün anladığı dildendi. Bundan sonra mert dayanır namert kaçardı.

Biz bu şekilde Çanakkale’de şerefimizi, namusumuzu, ulusumuzu korumak için savaştık; İstanbul’un fethiyle açtığımız çağın akışını bir kere daha değiştirdik. Tarihçiler, “Çanakkale Zaferi’nin, tarihin akışını değiştiren bir olay” olduğu konusunda hemfikirdirler. Peki onlar niçin saldırmışlardı?

Çanakkale Zaferi, Asya’nın ve esaret altındaki milletlerin, mağrur Avrupa’ya karşı bir zaferidir. Burada sınır tanımayan vatan sevgisi ve iman, teknolojiyi dize getirmiştir. Türk Milleti’nin zaferi, sömürgelerdeki esir milletlere bir ümit ve bağımsızlık umudu olmuştur.

Tarih, tarih olalı böyle bir savunma muharebesi görmemiştir. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar küçük bir kara parçası üzerinde bir milyona yakın insanın kullanıldığı görülmemiş ve duyulmamıştır.

    Çanakkale savunması bir gençlik müdafaasıdır. Vücudun tekniğe karşılık vermesidir. Tarihimiz için altın bir sayfadır, bir şereftir. Bunun sayesinde Türkler, dünya önünde Balkan Savaşları’nın lekesini silerek, askerlik haysiyetini kurtarmıştır. Türklüğü yok etmek, boğazları ve İstanbul’u ele geçirmek, Türkiye’yi parçalamak ve paylaşmak için 1915’lerin en güçlü deniz, hava ve kara silahlarıyla amansız saldırıyla geçenler, memleket evlatlarının her otu aş, her taşı kurşun bilerek düşmanı mağlup edişinin destanını yazmıştır.

Öyleyse bize düşen görev nedir? Bize emanet edilen bu vatanın ne şartlarda kurtarıldığını bilmek ve bu emanete sahip çıkmaktır. Bütün bunlara rağmen gerçek tarihini bırakıp uydurma efsaneler arayanlara, kahramanlık ve iman duygusunun yerine, kalplerinde korkaklık ve fitne taşıyanlara, benliğinden uzaklaşıp içimize karışmış bir yabancı durumuna düşenlere tavsiyemiz, kendilerini iyi tanımalarıdır.

 Çanakkale’deki birlik ruhunun şahlanması en büyük dileğimizdir. Herkes bilsin ki, Çanakkale topraklarında kanlarını akıtanlar, bu vatan için öldüler. Onlara layık olmak, onların kan borcunu ödemek zorundayız. Bunu da sınırları kanla çizilmiş olan yurdumuzda ilimde, fende, kültürde, sanatta, ticarette hamleler yaparak gerçekleştirmeliyiz. Bize düşen görev budur.

           Bütün şehitlerimize ve görevi başında şehit edilen Savcı Mehmet Selim KİRAZ’a Allah’tan rahmet diliyor, manevi huzurlarında saygı ile eğiliyorum.

YORUM GÖNDER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz