Zamanın dini kapitalizmdir. Ben Müslüman’ım diyen herkes onun itikadı/teori ve amel/pratiğiyle kendi iman ve amel pratiğini karşılaştırmak zorundadır. Zihnen aşılamayan bir sistem fiilen aşılamaz. Kendimizi hangi dinden varsaydığımızın hiçbir önemi yoktur. Yaygın üretim ilişkileri bir anafor gibi her şeyi yutmaktadır. İçine düştüğü yoğurt kabından çıkmaya çalışan kurbağa misali çabamız fasit bir döngüyle çiftçinin ayran ve yağ üretimini sağlamaktadır. Bize de boğulmamak için çabalarken boğazımıza kaçan ayran ve yağ damlacıklarına şükretmek düşmektedir. Başka bir dünya hayal etmeden içinde bulunduğumuzdan hicret edemeyiz. İçinde bulunduğumuz sistemi tanımadan da başka bir dünya hayal edemeyiz.
Siyasi güç herkese açıktır ancak ona herkes ulaşamaz. Siyasi güç ekonomik gücü ve sermayeyi elinde bulunduran zenginlerin kontrolündedir. Politik krizler alt gelir guruplarında bıçak kemiğe dayandığı zamanlarda, en üst halkaya sınıf atlamak isteyenler tarafından manipüle edilir. Sınıf atlamak isteyen gurup bu enerjiyi kullanır ve iktidar el değiştirir. Sınıf değiştirmez. Gelen iktidar karın tokluğu düzende bir iyileştirme yaparken iktidarın nimetlerinden faydalanarak güçlenirken bir taraftan da kendi krizini inşa eder.
Ekonomik güç zengin elit bir gurubun elinde yoğunlaşır çünkü sermaye belli ellerde toplanmalıdır. Aksi takdirde ülkeler zenginleşip büyüyemezler! Küçük işletmeler ve sermaye sahipleri paraya mukayyet olamazlar! Bunu ancak büyük sermaye sahipleri yapabilir! Sermaye gelirleri her zaman ve şartta varlıklı elit kesim için tüketim kapasitesinin çok üstündedir. Savaş, açlık, işsizlik, yoksulluğun yaygınlaşması servetlerini artırmak için birer fırsattır. Savaş ticaret için, açık toplumun genelini baskı altına almak için, işsizlik işçi ücretlerini düşürmek için, yoksulluk tefecilik ve köleleştirme için birer fırsattır.
Bireyselci ve parçalayıcıdır. Toplumsal ortak iyiyi yok sayar. Kolektif sorumluluğu önemsiz görür. Açgözlülük kurumsallaşmıştır. Diğergamlık yok gibidir. Tanrı yoktur ancak olsa da eğer isteseydi kendisi yoksullara verirdi, vermediğine göre bir bildiği vardır. Yoksullar vatan için kahramanca ölmelidirler, ölmez de eve dönerlerse asgari ücretten fazlasını hak etmezler çünkü kaderleri budur. İlahi taksimat böyledir! Buna itiraz etmek ilahi takdire isyan olur! Hülasa; hangi dini gurup işletirse işletsin itikadı materyalisttir. Sistem teknoloji ve düşük ücretli işçileri örnek göstererek, çalışanların iş güvenliğini, iş güvencesini ve güvenli ücret artışını reddeder.
Emeği bir ekonomik faktör olarak üretimde temel unsurlardan olarak tarif eder ancak, emeğin üretime katkısıyla ortaya çıkan değer üzerinde mülkiyet hakkını kabul etmez. Emeği üretim giderleri kalemine yerleştirir. Emek ve ücrete bakışı azami iş asgari ücret esasına dayanır. Hatta işverene karşı şükran duyguları içinde olunması gerektiği düşünülür.
İnsana ve topluma ‘İnsan insanın kurdudur’ felsefesiyle yaklaşır ve zayıfın yok olmasının doğaya uygun olduğunu, ahlaki ve hukuki bağlayıcılıkların yasal bağlayıcılıklara dönüşmesinin gelişmeye engel olacağını iddia eder. Adaleti, ahlakı, hukuku ve doğayı verimliliğe/kâr’a kurban eder. Doğrudan ifade edilmese de sosyal darvinizm esastır.
Çalışmada eşitlik, faydada eşitsizlik esastır. Aynı sektörler içinde bile ücret adaleti sağlanmaz. Çünkü bu ihtiyaç ve ihtiras çatışmasının sürdürülmesi ve sistemin bekası için zorunludur.
Fiili üreticiler ve sermaye sahiplerinin özel mülkiyet hakları korunmakla kalmaz, ülkelerin ve yer kürenin tüm kaynakları da geleceğin tüm olanakları da onların erişimine uygun hale getirilir, devlet eliyle genele yasaklanır. Devlete bu varlıklardan el çeker, sermayenin tekelleştirilmesini sağlamak için gelir ve zenginliğin genele yayılmasını önler.
Fiyatlar ve ücretler küresel rekabete karşı korunur, ticaret teşvik edilir, bunun için kamu kaynakları seferber edilir. Kamu imkânları ve sermaye kredisi azınlık içindir, tüketici kredisi çoğunluk içindir. Tüm kamu imkânları ve tasarruflar, azınlığın gelecekteki mülkiyetini finanse etmek için oluşturulmuştur.
Teknoloji devlet gözetiminde, elit özel bir sektör tarafından kontrol edilir. Teknolojik gelişim ve imkânlar emek ve toplum lehine refah ve iş saatlerinde azalma olarak değil, işsizlik ve ücret azalması olarak yansır.
Fakir insanlar için sosyal güvenlik ağı en iyi ihtimalde yaşamsal düzeyin üstüne çıkarılmaz. Sadaka düzeyinde halledilmeye çalışılır.
Çevrenin bozulmasına kayıtsızlık vardır. Kalkınma için gelecek nesillerin hakları kurban edilmiştir.
Eğitimin amacı arenayı sorgulamayan, kafesin içindeki rakibiyle kavga ederek biraz daha avantajlı bir noktaya ulaşmak isteyen gladyatörler yetiştirmektir. İş bulmak, işe girmek, meslek edinmek için eğitmektir. Birey ekmek kavgasından başka bir şey düşünmemelidir. Onur, özgürlük, eşitlik ve adalet kelimelerini kendisi ile efendiler arasında da geçerli olduğuna ayılmamalı, bu kavramları kavga ettiği kardeşleriyle aralarında ki ilişkilerde harcamalıdır.
Not: Bu yazıyı büyük oranda http://www.cesj.org/index.html (Center For Economik And Social Justce) adlı sitedeki çalışmalardan yararlanarak oluşurdum.