“Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanmayın; hayır (onlar) diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar” (Âl-i İmran sûresi,169).
***
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir ‘hilal’ uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!” (M.Akif Ersoy)
İstiklal Savaşı sırasında; İmadoğullarından Hurşit Atalar(Trabzon-Çarşıbaşı-Serpil Köyünde), Gacıratmanın Mustafa Bayraktar(Trabzon-Vakfıkebir-Karadağ’da), Cansızuğu Hasan(Erzurum-Hasankale’de), Keduğu (Toka)Mustafa Bayraktar(Kars-Arpaçay’da)şehit olmuşlardır.
Ali oğlu Mustafa Demirbaş ise, Mersin’de Bahriye olarak vatani görevini yaparken denizde boğulma neticesinde şehit olmuştur(1970).
Şehit İmadoğlu Hurşit Atalar
İnsanlara hizmet etmeyi çok severdi. Çocuğu yoktu. Kendini insanlara adamıştı. Saylıbuz Irmağı üzerindeki iki adet kemer köprüyü ve Balta’nın Deresi üzerindeki kemer köprü ile hemen bu köprünün başındaki su kümbetini, taş yalağı da o yaptırmıştı. Ayrıca Karaağaç altındaki iki değirmenden alt taraftaki delme taşlardan oluklu su değirmenini de merhum şehit Hurşit Atalar yaptırmıştı. Ayrıca bazı arazilerini, bu hayır-hasenatın bakımı ve tamiri için vakfetmişti.
Bunların yanısıra, sıkıntıda olanlara yardım etmeyi bir zevk haline getirmişti. Her türlü toplumsal harekete ya öncülük ediyor, ya içinde bulunuyordu.
Tarihe ’93 Harbi’ olarak geçen 1877-’78 Osmanlı-Rus Harbi yıllarında bir delikanlıydı. Herkes gibi o da, bu çok acı savaşın ızdırabını yakından hissetmişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında elli yaşlarındaydı. Köyden bir çok emsali savaşa çağrılıyor, götürülüyor ama kendisi çağrılmıyordu. Bizzat askerlik şubesine bu maksatla müracaat ediyor ama ailesinin tek erkek çocuğu olması nedeniyle askere alınmıyordu. Buna çok üzülüyordu. Veysel Kılıç’ın eşi Cemile Kılıç’a; “Babanı her savaşta askere alıyorlar, kaç sene esir kaldı, döndü geldi; beni bir türlü almadılar” diyerek hafıylanıyordu. (Cemile, o zaman evde küçük kızdı ve bu sözü duymuştu).
Önce Derehalilû(Derehallû) kızı Fatma ile evlenmiş; bu evlilikten çocukları olmamıştır. Çocuk sahibi olmak umudu ile ikinci evliliğini ‘Çavuşûkızı’ lakaplı, bugünkü Çavuşoğlu (Teyare) Mustafa’ların babaları olan merhum Abdullah’ın halası Çavuşkızı Fatma ile yapar. Bu evlilikten de çocukları olmaz. Bunun üzerine ikinci eşinden boşanır. İlk eşi ile hayatını sürdürmeye devam eder. Ondan boşanan Çavuşkızı Fatma ise, bugünkü Keleşoğlu Hacı ve Ali Osman Öztürk’ün babaları ile ikinci evliliğini yapar.
Hurşit Atalar, 60 yaşlarındayken bu kez de 1915 yılında Ruslar Karadeniz Bölgesini işgal etmeye başlarlar. Düzenli birliklerimiz yanında, gönüllülerden oluşan Milis Kuvvetleri de Ruslara karşı direniyorlardı. Henüz düşman Ağasar’a gelmemişti ama her an gelebilirdi. Hurşit Atalar, bu durum karşısında ilgisiz kalamazdı. YanınaKarahasanoğlu Hurşit ve Guşû Halil Karagöz’ün amcaoğlu Guşû Ali Karagöz‘ü alarak silahlanır ve Ruslar’a karşı savaşmak için köyden ayrılır.
Köyden ayrılmadan önce bir Cuma günü cami kapısında köylü-komşularına bir konuşma yapar. Bu konuşmasında; düşmana karşı koymak gerektiğini belirterek herkesin kendilerine katılmasını ister; yaptığı hizmetleri özetler; eğer sağ dönerse gerçekleştirmek istediği diğer işleri sıralar; vasiyetini açıktan ilan eder; herkesle helalleşerek üç arkadaş köyden ayrılırlar.
Uzun çete savaşlarından sonra, Çarşıbaşı(İskefiye) İlçesi içinden denize dökülen dere boyunda, sahilden 6-7km. içeride bulunan Serpil Köyünün doğu yamaçlarının tepesinde Rus kurşunlarına hedef olur ve yaralanır. Arkadaşları onu, yaralı halde cephe gerisine, aşağı dereye doğru indirirler. Dere kenarına, değirmenin yanına kadar getirirler. Ölmek üzere olan Hurşit Atalar; ‘Ölüyorum; beni burada değirmenin yanında bırakın. Benim de böyle bir değirmenim var, kendimi köyümde sanıyorum; buraya defnedin. Bana su verin!..’ diyor. Arkadaşları su verirler ve çok geçmeden şehadet mertebesine erer; Peygamberlikten sonraki en yüce Cennet makamına ulaşır.
(Böyle önemli bir şahsiyeti; Müslüman-Türk gençliğine örnek olur umuduyla, Rabbim’in sevabını niyaz ederek kısaca tanıtmayı uygun gördüm).
Şehit olan Hurşit Atalar’ı, arkadaşları Hurşit ve Ali Karagöz, elleriyle, tırnaklarıyla çalı-çırpı ile acele olarak kazdıkları mezara(çukura) defnederler.
Aradan yıllar geçer…Yaklaşık 70 yıl… Bu yetmiş yıl süresi boyunca Serpil Köyü Değirmeni yanında bir şehit mezarı olduğunu kimse bilmez. Bir ‘sessiz yığın’da ‘vatan kalbinin attığını’ bilen yoktur… Ancak Serpil Köylüleri; bazı geceler burada silah kuşanmış bir askerin görüldüğünü; bu askerin dere kenarında abdest alıp namaz kıldığını; dere kenarında bazen ışık görüldüğünü, buraya nur indiğini ifade ederler ve buradan geceleri çekindiklerini anlatırlar.
Yıllar, bu menkıbe ve zuhuratla geçip gider. Derken, 1980’li yılların başında büyük bir sel, herşeyi açığa çıkartır:
Bu sel, köprüyü ve değirmeni silip süpürür. (Yerine yenisi yapılan eski köprünün ayakları, bugün hala yerinde durmaktadır). Anlatıldığına göre; herşeyi silip süpüren sel, içinde şehit Hurşit Atalar’ın yatmakta olduğu yere hiç zarar vermez. Ancak, mübarek cesedin ayakları açılır. Sel sonrası bu durumu yöre halkı görür. Mezarı, Serpil köylüleri açarlar. Yine anlatıldığına göre; daha ilk günkü gibi taptaze bir cesedle karşılaşırlar. Serpil Köyünden olan ve Trabzon’da esnaflık yapan Ali Emir adında bir kişi, bu şehite sahip çıkar. Ali Emir’in önderliğinde Serpil Köylüleri, buraya uygun bir mezar yaparlar. Bu olay, çevreye yayılır
1999 yılı Yaz ayında vefat eden Guşû Halil Karagöz, bu olayı amcası oğlu Ali Karagöz‘den zamanıyla dinlediği için bulunan şehidin İmadoğlu Hurşit Atalar olduğunu hemen anlar.
Geyikli Beldesinden Cafer Dural da, bu durumu rahmetli Halil Karagöz’den dinlemiştir. Dinlediği bu bilgilerle duyduklarını doğrulamak için Çarşıbaşı-Serpil Köyüne gider. Çarşıbaşı’ndan bindiği minibüste olayı anlatır. Minibüs şoförü, Cafer Dural Hafızı, Serpil Köyünde Yaşar adında birisine teslim eder. Ali Emir’in bu mezara sahip çıktığını Yaşar’dan öğrenen Hafız Cafer Dural, Trabzon’a giderek esnaf Ali Emir’i bulur ve onunla konuşur. Ali Emir; “Ben ölünceye kadar, mezarın bakımı ve yapımı benim” der ve ondan şehidin künyesini ister. Bu talep Cafer Dural tarafından, o zaman Geyikli-I İlkokulu müdürü olan Muhammet Türkmen’e iletilir. Künye, temin edilip gönderilir. (Öğrendiğimize göre; Ali Emir de, sonradan Allah’ın rahmetine kavuşmuştur).
Eski köprü yıkıldığı için Köy Hizmetleri, mezarın güneyinden yeni bir köprü inşâ eder. Mezar, köprünün kuzeye bakan cephesinde fakat 5-6m. aşağıda alçakta kalmaktadır. Sonra Özel İdare Müdürlüğü, Kaymakamlık ve Serpil Köylülerinin ortak çabalarıyla aşağıda kalan mezarın üzerine, köprü seviyesine kadar yükselen bir türbe mezar inşa edilir. Bugün köprü üzerinden rahatça türbe mezara geçiş mümkün olabilmektedir.
Geyikli Belediye Başkanlığının 1999 yılında yaptırdığı ilaveleriyle, daha da güzel bir görünüme kavuşmuş olan türbe mezar, bugün sık sık ziyaret edilen bir uhrevi atmosfer, bir ibret ve şefaat menbaı ve bir canlı tarih olmuştur.
Bugün türbenin yanında bir cami, bir Kur’an Kursu, bir değirmen, bir bakkaldan oluşan sosyal bir çevre oluşmuştur.
(Kaynaklar:1. Osman Öztürk / 92 yaşında 2. Halil Karagöz / yüz yaşına yakın – merhum 3.Cafer Dural 4. Cemile Kılıç (92) 5. Ali Emir / Serpil Köyü – Merhum)