‘CEMAAT RAHMET, AYRILIK AZAPTIR’
Hakkı BAYRAKTAR
[email protected] [email protected]
“Kim ayrılık yaparsa, bizden değildir.”
( Hz.Muhammed -s.a.v.-)
***
Bir şeyin değeri, daha çok o şeyin yokluğunda anlaşılmaktadır. Sağlığın kıymetini, hastalık zamanlarında; gençliğin kıymetini, ihtiyarlık anında; boşa harcadığımız zamanların kıymetini, çok önemli bir işimizi yapmak için zaman bulamadığımızda; zenginliğin kıymetini, fakirliğe düştüğümüzde daha iyi anlarız. Allah Resulü de, bir hadislerinde aynı hususlarda bizleri uyarmıştır.
Bütün bu hususlarda olduğu gibi, birlik-beraberliğin, huzur ve kardeşliğin kıymetini de; ayrılığın, fitne fesadın, kin ve nefretin, kısır çekişmelerin toplumumuzu altüst edip huzur ve güvenin yok olduğu zamanlarda daha ziyade anlarız.
Kur’an; her konuda olduğu gibi bu konuda da on beş asır evvel mu’cize beyanıyla tesbit ve çözümü ortaya koymuştur. Bir ayette mealen şöyle buyurulmaktadır:
“Topluca, Allah’ın ipine(dinine, yoluna) sarılın; ayrılmayın(tefrikaya düşmeyin.) Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz düşman idiniz de O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz, bir ateş uçurumunun tam kenarında iken sizi oradan O kurtardı. Doğru yola erişesiniz diye işte Allah, ayetlerini size böylece açıklar. “(Âl-i Imran Sûresi, 103)
Muhammed b. İshak’ın Sîret‘inde belirttiğine göre; bu ayet Evs ve Hazrec Kabilesi hakkında nâzil olmuştur: Yahudilerden birisi, bu iki kabileden birlik ve beraberlik içinde bulunan bir topluluğa rastlar. Onların ittifakı Yahudinin canını sıkar. Adamlarından birisini, “Buas“ günündeki harplerini hatırlatmak ve fitne çıkarmak göreviyle aralarına gönderir. Adam, görevini yapar ve birlik içindeki bu topluluğun arasına geçmişteki kavgaların sebeplerini hatırlatarak hamiyet(ırkçılık) fitnesini sokar. Öyle ki; birbirlerine kızmaya, bağırıp çağırmaya, silahlarını istemeye başlarlar. “Harre“ denen yerde karşılaşmaya karar verirler. Durum, Peygamber Efendimize bildirince; Allah Resulü, hemen yanlarına gider ve; “Ben aranızda iken yine mi cahiliyet davası?!” diyerek onları uyarır ve nazil olan mezkur ayeti okur. Onlar da yaptıklarına pişman olur, silahlarını atıp birbirlerine sarılarak barışırlar.
Bu husustaki ayetin sebeb-i nüzûlünün hususi olması, hükmünün umumi olmasına mani değildir. Yani bu ayet, bütün zamanlarda benzeri meselelere ışık tutmaya devam edecektir.
Bugün de, Evs ve Hazrec kabilelerinde olduğu gibi farklı etnik gruplara, farklı mezheplere mensup oldukları halde yıllardır birlikte yaşayan insanlarımızın arasına birtakım şer güçler fitne-fesat sokarak kardeşi kardeşe kırdırmak isteyeceklerdir ve bunu da zaman zaman denemektedirler. Ancak Allah’a ve Resulüne bağlılığın günbegün kökleştiği toplumumuzda bu gibi tertipler/tezgahlar(provakasyonlar) başarılı olamamaktadır. Düşmanlık ve kavga şöyle dursun; insanlarımız, olaylar karşısında birbirlerini daha iyi anlamanın ve daha da kardeş olmanın gayretine düşmüştür…
Rahmet Peygamberi(s.a.v.); “Cemaat rahmet, ayrılık azaptır,” buyuruyor. Tarih boyu birtakım sun’î ayrılıkların elim azabını tatmış bir millet olarak bir daha aynı oyunlara gelmemekte kararlıyız. İslam’ın büyük şairi merhum M. Akif Ersoy‘un haykırışı ne kadar da anlamlıdır!:
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!”
Birlik ve beraberlik elbette kendiliğinden oluşamaz. Bu hususta yöneticilerimize, eğitim kurumlarımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza(STK) ve basın-yayına(medya) büyük görevler düşmektedir.
Ancak bu hususta, tarihte olduğu gibi günümüzde de merkezî-manevî otoritelerin saygınlığı ve hizmetleri her şeyin üstündedir. Abdülkadir Geylani‘nin, Şah-ı Nakşibendi‘nin, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Mevlana ve Yunus Emre‘lerin, Peygamber vârisi olarak saçtıkları birlik, barış ve sevgi tohumlarını günümüzde yeşertmekte olan gerçek Allah dostlarının mesajını -cemaat ve meşrep taassubuna düşmeden- gönüllere taşımayı en kestirme çözüm olarak görüyorum. Çünkü onlar; ‘yüreklerin toplu vurmaları için’ insanların kalplerini kin, nefret, gurur, kibir, hased gibi -sosyal hayata yansıdığı zaman- birliği bozacak ve insanları kavgaya sürükleyecek manevi hastalıklardan arındıran gerçek eğitimciler(mürşitler)dir. Çünkü onlar, -bütün mü’minlerin yegane ittifak noktaları olan- Allah’a ve Resulüne itaatin ve olaylar karşısında sabır ve sebatın örnek temsilcileridirler.
Yazımızı, tam da bu noktada, yolumuzu aydınlatacak ve bizi açık tehlikeye karşı uyaran bir ayet-i celile mealiyle noktalayalım:
“Allah’a ve Resulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa korkuya kapılırsınız ve devletiniz(kuvvetiniz) gider. Sabredin; çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” ( el-Enfal, 46 )