Çepniler’in Kuzey Anadolu’ya Yerleşmeleri – 2

“Bir ilim adamı olarak vazifemiz, gerçeği bulmaktır. Bizim için Sünni ve Alevi vatandaşlarımız arasında asla bir fark yoktur.Türk kültürünü almış her vatandaşımız, ilmen yani gerçek olarak Türk’tür. Bir insanın hangi millete mensup olduğunu, o insanın almış olduğu kültürü belirler… 

16. ve daha sonraki yüzyıllarda, tabi gerek Çepniler arasında gerek komşuları olan diğer Türkler arasında Alevi inancını taşıyanlar bulunabilir. Fakat Ömer, Osman, Bekir isimleri, onlardan pek çoğunun Sünni olduğuna asla şüphe bırakmıyor. Diğer taraftan; 5-10 haneli Çepni köylerinde camiler bulunuyor. 15.yüzyılın ikinci yarısı 16.yüzyılın birinci yarısında Âşıkî’nin dediği gibi ‘bîdin/dinsiz’ insanlar değil bilakis dindar bir topluluktur.Bir taraftan Safevi propagandası, diğer taraftan Osmanlı’nın –Anadolu’nun her tarafında yaptıkları gibi- tımarlarını ellerinden alıp kendi kullarına ve kul oğullarına(yani devşirme zümresine mensup olanlara) vermeleri yüzünden aralarında Alevilik belki daha az yayılmış olabilir”

Şah İsmail’in Safevi Devleti’ni kurmasından sonra Anadolu’dan İran’a göç eden Türkler arasında da Çepniler vardır ve bunların büyük bir kısmı veya tamamı Doğu Karadeniz Çepnileri’dir.

Çepniler’in, İran’dan çıkarılıp Doğu Karadeniz’e geldikten sonra bu bölgede Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir yörelerine yerleştikleri ve sayılarının 100.000 civarında olduğu rivayet edilmektedir.

Hacı Bektaş Veli Vilayetname’sinde, H.Bektaş Veli’nin müritlerinin Çepniler olduğu anlatılır.

“Hacı Bektaş, Kırşehir’e, Suluca Karahöyük’e(bugünkü Hacı Bektaş ilçesine) gelir. Burada Çepni Boyundan bir oymak oturmaktadır. Uluları, Yunus Mukri’dir. Yunus Mukri, okumuş-yazmış bir insan olup dört oğlu vardır: İbrahim,Süleyman, İdris ve Saru. İdris ile Saru da okumuşlardır. İdris’in karısı, Bektaşiler tarafından sonradan kutlu sayılacak olan ‘Kadıncık Ana-Kutlu Melek’tir. Kadıncık Ana’nın çocuğu olmamaktadır. Birgün rüyasında, ondört dolunay koynuna girer. İdris Hoca, bunun, çocuğu olacağı manasına geldiğini müjdeler. Daha sonra Hacı Bektaş Veli çıkagelir. Kadıncık Ana’yı evlat edinir. Onun duası sayesinde ve burun kanı kerametiyle Kutlu Meleğin çocuğu olur. Doğan çocuğun adı, Timurtaş veya Seyyid Âli Sultan’dır”.

Mehmet Âşıkî, Menazıru’l-Âvâlim adlı eserinde; “Birçok göçebeler gibi Alevi olan bu Çepniler, zamanla Sünnileşmiş ve Lazlar da tamamen Müslüman olmuştur. Sürmene ve Araklı kazalarında yaşayan ‘Çebi‘ adı taşıyan kalabalık ailelerin de Çepniler’den olduğu anlaşılıyor” demektedir.

“18.yüzyılda (Osmanlı’da) uğranılan büyük mağlubiyetler sonucunda devlet otoritesi son derece zayıfladığı için yörelerin idaresi, oraların yerlisi olan güçlü şahısların eline geçer. Devlet ilk önce ‘mütegallibe’ ve ‘derebeyi’ deyip bunları tanımışsa da sonra ‘âyân’ adını vererek varlıklarını kabul etmiştir. Böylece Türkiye’nin çok bölgelerinde olduğu gibi, Karadeniz kıyılarındaki şehir ve kalelerde de âyânlar ortaya çıktı. Bu âyânlardan bazıları veya çoğu Çepniler’den idi. Batıdaki âyânlardan ve Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir derebeyleri ile Trabzon’un doğu yörelerindeki derebeyleri arasında kesin ve sürekli mücadeleler vuku bulmuştur. Bu mücadeleler sonucu da kalabalık Çepni toplulukları Sürmene, Of ve Rize yörelerine yerleştiler…Ünlü haydut Çepni Ali, Rize Çepnileri’nden olup en sonunda başına 300 kişi toplayarak Rus harbine katılmıştır”.

Görüldüğü üzere, 18.yüzyılda Trabzon’un batısında bulunan Çepniler’le, doğusundaki Lazlar arasında uzun süren kavgalar olmuş ve 1738’de Çeteci Abdullah Paşa’nın Trabzon valisi olmasıyla kısa sürede bu kavgalar sona ermiştir

Yine bazı kaynakların belirttiğine göre; Görele’de meskun Çepniler’in, yerlerini terk ederek kara ve deniz yollarını kullanıp Trabzon-Giresun arasındaki bölgede yaşayan halkın malına , canına zarar verdikleri bilinmektedir. Bunların tekrar eski yerlerine gönderilmelerini,bu gibi davranışlarına son verdirilmesini ve suçluların cezalandırılmasını emreden 1145(1732) tarihli bir ferman çıkarılmıştır.

“Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler ve bizim tesbitlerimiz; Çepniler’in cesur, savaşçı ve geleneklerine sıkı sıkı bağlı bir topluluk olduğunu gösteriyor. Bunlara, coğrafi yapının ve çalışma şartlarının bu tür ilişkileri engelleyici özelliklerini de eklersek, Çepniler’in neden diğer boyları etkileyemediğini anlayabiliriz… 

Bütün bu bilgilerden; Çepni boyunun Anadolu’ya gelen ilk Türk boyu olduğu, Çepniler’in Anadolu’nun Türkleşmesine çok büyük katkılarda bulundukları, hatta Akkoyunlu ve Safevi Devletlerinin kuruluşunda önemli rol oynadıkları anlaşılmaktadır. 

Batı Anadolu’da İzmir, İzmit, Adapazarı ve Balıkesir’e gitmelerine rağmen en yoğun yerleştikleri, varlıklarını bugüne kadar devam ettirdikleri ve kültür mirasını en iyi muhafaza ettikleri bölge Doğu Karadeniz bölgesi,bu bölgede de Âsar/Ağasar/Akhisar yöresi olmuştur. 

Doğu Karadeniz bölgesiyle ilgili resmi kayıtlar16.yüzyıldan itibaren tutulmaya başlanmış. Bu kayıtların büyük bir kısmı henüz incelenmediği için konumuz olan Ağasar Çepnileri hakkında da, çok detaylı ve yeterli tarihi bilgiye sahip olmak mümkün olamamıştır. Mühimmeler, Hatt-ı Hümayunlar,Kadı Sicilleri,Tahrir Defterleri ve diğer arşiv vesikaları incelendikçe Çepniler’le ilgili daha doyurucu bilgilere sahip olacağımız muhakkaktır”.

Çepniler’in, öteki Türk-Oğuz boyları gibi Selçuklu Fetihlerine katıldıkları hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak bu boydan önemli bir kolun, Selçuklu Devleti’nin kurulmasında ve Anadolu’nun alınmasında rol oynamış olduğunu söylemek mümkündür. 

Çepniler, Akkoyunlu Devleti’nin kurulmasına katılmışlardır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan devrinde, İlaldıadlı beyleri ile bu büyük hükümdarın başlıca seferlerinde bulunmuşlardır. 

YORUM GÖNDER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz