Diğer araştırmacılar tarafından da benimsenen bu görüşten anlaşıldığına göre; Anadolu’ya ayak basan ilk Türk Boyu, -veya ilk boylardan birisi- Çepniler’dir.
Endülüslü bir alim olan Ebu Hayyan, 1312 tarihinde Kahire’de yazdığı ‘Kitabü’l-İdrak li-Lisani’l-Etrak’ adlı eserinde, sadece Kınıklarla, ‘Çepni: Kabiletün mine’t-Türk’ tabiriyle Çepniler’den söz etmektedir. Demek ki; 14.yüzyılda Çepniler sadece Anadolu’da değil Mısır’da dahi tanınıyordu.
Horasan’da 1040 yılında kurulan Selçuklu Devleti’nin büyük hükümdarı Alp Arslan’ın 1071 yılındaki Malazgirt zaferiyle Anadolu kapılarını müslüman Türkler’e açmasıyla, batıya doğru göç eden Türkler Anadolu’yu yurt edinmeye başlamışlardır. Bu Türkmen Boylarından Çepniler, ilk önce Sinop bölgesine yerleşmişlerdir.
Karadeniz Çepnileri’nin bu bölgeye ne zaman yerleştikleri kesin olarak bilinmese de, 13.yüzyılda buralara hakim oldukları ve Trabzon-Rum Devleti hükümdarı Giorgi’yi mağlup edecek güce sahip bulundukları bilinmektedir. Moğolların Anadolu’yu istilası ile ortaya çıkan bunalımdan istifade etmek isteyen Giorgi, Karadeniz ticareti için çok büyük önem taşıyan bir limana sahip olan Sinop’u almak istemiş ve bir donanma ile Sinop’a saldırmışsa da, kendisini gemilerle denizde karşılayan ‘Türkân-ı Çepni(Çepni Türkler’i) tarafından mağlup edilerek geri püskürtülmüştür(1259). Bu olayı İbn-i Bibi,Tevârih-i âl-i Selçuk adlı eserinde şöyle anlatmaktadır:
‘İki gün sonra Sinop kumandanı Tay Buğa erişti ve Canik kralının kadırgalar ile Sinob’a kasdettiğini, Çepni Türkleri’nin karşısına çıktıklarını ve deniz ortasında canına od tıkadıklarını ve bu yüzden kralın perişan bir halde geri döndüğünü bildirdi.’(Emir Tay Buğa, Sinop’ta vefat etmiş, vasiyeti üzerine; -Orta Asya’dan temin ettiği Türkler ile İstanbul’un fethine giderken fırtına yüzünden sığındığı Sinop’ta tekfur tarafından şehid edilen-Hz.Hüseyin’in torunu Seyyid Bilal’in yanına defnedilmiştir. Türbesi,1297’de torunu Emir Beygelmiştarafından yaptırılmıştır.)”
Ordu bölgesini fethedip Bayramlı Beyliğini kuran Bayram Beyin torunu Süleyman Bey de, Giresun’u fethetmiştir. Çepniler, 14.yüzyıldan itibaren Kürtün’den hareket ederek Harşit vadisi yoluyla Karadeniz’e ulaşmışlar ve bu vadinin iki yanındaki toprakları yurt edinmişlerdir(Bk.Çepniler,13,45).
Tarihçi Osman Turan da, aynı görüşü paylaşarak şöyle demektedir: “Bu havali(Doğu Karadeniz), daha ziyade Samsun’dan itibaren sahili takip eden Oğuz-Çepni boyu tarafından Türkleştirilmiş; Canik bölgesine adını veren Hıristiyan Çan kavmi tedricen kaybolmuştur. Türkmenler 1302’de Giresun’a kadar ilerlemiş ve bir takım küçük beylikler kurmuşlardır.”
Çepniler’in, 14.yüzyılın ortalarına doğru kuzeye doğru ilerleyerek Harşit Çayı civarında yurt edindikleri ve kışlaklarını yukarı Harşit’e kurdukları anlaşılıyor.
15.yüzyıl müverrihlerinden Halkokondil, Trabzon’un doğusundan Amasra’ya kadar bütün Karadeniz kıyılarında Çepniler’in oturduğunu bildiriyor.
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’u aldıktan sonra Görele, Tirebolu, Bedreme ve Giresun kaleleri de fethedilerek Canik yolu ile Tokat’a ulaşılmıştır. Daha sonraki senelerde, doğuda Gürcistan sınırındaki kalelerle birlikte Gümüşhane-Trabzon arasındaki Torul yöresi alınmış ve böylece Trabzon’un fethi tamamlanmıştır.
II.Bayezit devrinde şehzade sancağı olan Trabzon’da, Yavuz S.Selim yirmi yıl valilik yapmıştır.
Osmanlıların Trabzon’u fethiyle birlikte bölgedeki Türkleştirme hareketi hız kazanmıştır. Yine tarihi kaynaklardan anlaşıldığına göre; Osmanlılardan çok önce Kürtün-Dereli-Giresun-Tirebolu-Eynesil arasındaki kırsal kesimde hakimiyet kuran Çepni Beyleri, fetih sırasında Osmanlılara önemli yardımlarda bulunmuş; fetihten sonra da Osmanlı Devleti, bunların hemen hepsine zeamet ve timar gibi dirlikler vermiş ayrıca Çepni halkının büyük bir kısmı müsellem olarak hizmete alınmış, cami ve zaviyelerde vazifelendirilerek vergiden muaf tutulmuştur. Geri kalan halkın büyük bir çoğunluğu da muafîn(vergi affına uğramış) sayılmışlardır.
15.asrın ikinci yarısında bütünüyle yerleşik hayata geçen Çepniler, köylerde oturmaya başlamışlardır. Bu bölgedeki köylerden hiçbiri Hristiyan köyü değildi. Hristiyanlar, kıyılardaki Giresun, Tirebolu ve Görele kalelerinde yaşamaktaydı. Bu yüzyılda köylerde ikamet eden Çepniler’in darı ektikleri, bal istihsal ettikleri, meyvecilik yaptıkları; köylerin çoğunda doğan, şahin, atmaca yuvalarının bulunduğu; palazlanan yuvaların satılarak gelir elde edildiği ve bu gelirlerden devlete vergi ödendiği; ilk zamanlarda köylerde fazla koyun bulunmadığı, daha sonraları bir çok köyün koyun vergisi ödediği, otuz yıl kadar sonra buğday ekilmeye başlandığı kaydedilen bilgilerdendir