Siyasal iktisat modeli olarak üçüncü yol, ilk ve orijinal kavram olarak Almanca “Soziale Marktwirtschaft/ Sosyal Serbest Piyasa/ social market economy veya Ren Modeli gibi isimlendirmelerle anılmış, sosyalizm ve kapitalizm arasında karma da denebilecek çalışmalar ve uygulamalardır diyebiliriz. Genel olarak tavanda tekelleşmeleri önlemeye çalışırken, tabanın refah düzeyini yükseltmeye çalışmışlardır.
Sosyal serbest piyasanın akademik öncüleri; Walter Eucken (1891 –1950 Ekonomist), Wilhelm Röpke(1899-1966 Ekonomist), Alexander Rüstow(1885-1963 Sosyolog), Franz Böhm(1895-1977 Politikacı, Ekonomist) Franz Oppenheimer( 1864-1943 Politik Ekonomist ve Sosyolog), ve Alfred Müller’(1901– 1978 Ekonomist, Politikacı) gibi isimlerdir.
Dünyayı II. sömürge savaşına sürükleyen sebepler, I. sömürge savaşlarının sonunda yapılan tek taraflı anlaşmalar olduğu kadar, ülkelerin ekonomik, sosyal ve nihayetinde siyasal şartlarıdır. Alman, İtalyan ve Avusturya halkının kırılan gururuyla kapitalist üretim ilişkilerinin derinleştirdiği sınıfsal uçurum ve yoksulluğun artması toplumsal nefrete dönüşerek, Alman Nasyonal Sosyalizminde/ Nazizm, İtalya faşizmi/ Musolini, Avusturya’nın katolik burjuva faşizmiyle kurumlaşmasıdır da. Bu tecrübeler, hem sermayeyi hem de toplumsal kesimleri sosyalizm ve kapitalizmden başka bir yol arayışına sevk etmiştir ve üçüncü yol uygulamaları bu dönemde başlamıştır.
Almanya’da başarılı bir şekilde uygulanan üçüncü yol hem muhafazakâr sağ, hem de sol partiler tarafından birçok ülkede uygulanmıştır ve uygulanmaya da devam etmektedir. “Üçüncü yol; bugün Federal Almanya Cumhuriyeti’nin resmi politikasıdır. A J Nicholls, Freedom with Responsibility: The Social Market Economy in Germany… Market Economy in Germany 1918-1963”
“Sosyal piyasa ekonomisi; ‘piyasada rekabet’ ve ‘sosyal bölüşüm’ kavramlarını birlikte ele almaktadır. Böylece, ‘sosyal güvenlik’ ve ‘sosyal adalet’ gibi gerekçelerle devlet bütçesinden farklı toplum kesimlerine sosyal transferler yapılmaktadır. Bu tür transferler özellikle kriz dönemlerinde piyasa ekonomisinin pürüzsüz sürdürülebilmesine yardımcı olmaktadır. Ömer ŞANLIOĞLU, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2010 Cilt: 47 Sayı: 547 sh. 53”
İki kutuplu dünyanın güçlü aktörü SSCB’nin 1990’da resmen dağılmasıyla kapitalizm-sosyalizm çatışmasının sosyalist pratiği yenik sayılarak teslim olmak zorunda kalınca, dünyada sol aktivitenin gardı düştü. Tony Blair İngiltere’de 18 yıllık muhafazakâr iktidarlardan sonra, İşçi Partisinden Birleşik Krallık Başbakanı seçildi(1997). ABD-İngiltere öncülüğünde Anglo-Sakson Protestan İmparatorluğun ideolojisi kapitalist emperyalizm medeniyetler çatışmasını (Huntington 1988) ve çatışmanın galibini Globalizm olarak ilan etti. Üstelik bu son durum tarihin de sonuydu (Fukuyama 1992).
Öcü(!) sosyalist ülkelerin teslim olmasına rağmen dünyada açlık, yoksunluk, yoksulluk, işsizlik, emek sömürüsü ve emperyalist kuşatma devam ediyordu. Dünya solu ilk şoku atlattıktan sonra ilki, Brezilya İşçi Partisi`nin Porto Alegre yönetimi DSF sponsorluğunda Porto Alegre`de alternatif küreselleşme hareketi olarak 12.000 insanın katılımıyla Dünya Sosyal Forumunu (2001) “başka bir dünya mümkün/ another world is essential” sloganıyla yeni bir küresel muhalif arayışa başladı. İkincisi (2002) ve üçüncüsü de (2003)’de yine Porto Alegre`de Noam Chomsky`nin de katılımıyla gerçekleşti.
Forumlar birçok yerde, hem küresel hem de bölgesel gündemli olarak toplanmıştır ve halen de toplanmaya devam etmektedir. İnsan, ekonomi, sosyoloji ve siyaset bir birinden bağımsız olarak düşünülerek eşitlik, adalet ve iyilikten söz edilemeyeceğine göre bunların hepsi en sıcak ve hayati olanlarından, en genel olanlarına kadar forumlarda tartışılıyor. Forumların dünyada son on yıldır çok ciddi bir sosyal ve entelektüel paylaşım ağı oluştu. Hatta Arap baharına etkisi de araştırmaya değer bir konu olarak ortadadır.
Sürecin katılımcıları çok çeşitlilik gösterse de kahir ekseriyeti sol akımlardandır. Marksist, komünist, sosyalist ve anarşistler ağırlıktadır. Tartışmalarda ortodoks sol eksenli çalışmalardan yana olanlar olsa da, aynı kökenden üçüncü bir yol / just third way arayışını her fırsatta dile getirenler azımsanamayacak sayıda ve etkinliktedirler.
Londra’da katılamadığım, fakat hazırlık toplantısında (Akla ve Vicdana Çağrı) başlıklı bir konuşma yaptığım, III. Avrupa Sosyal Forumu (2004) hazırlık toplantısında yaklaşık iki yüz katılımcının içinde dört ehl-i kıble/Müslüman vardı. Dünya ve Türkiye İslamcılarının bu süreçten haberi bile yok. İhtiyaç da hissedilmiyor. İnsanlar halinden memnun, herkes bir yol tutturmuş gidiyor. “Kendi yanındakiyle ferahlıyor. Rum32” içinde bulunduğu durumu/yolu mutlak doğru ve ideal gerçek olarak görüyor (E.Hoffer), eğer öyle olmasaydı bir arayış içinde olunurdu ve her farklı fikir gelişine vole vurularak taca atılmazdı.
Forumlarda konuşmacıların değindiği sorunların çoğu Müslümanları doğrudan, konuşmacılarınsa çoğunu ülkeleri itibarıyla dolaylı olarak ilgilendiriyor.
Gündemler; Keşmir, Afganistan, Filistin işgalleri, küresel açlık, sağlık, eğitim ve iskân sorunları, emek sömürüsü ve insan hakları ihlallerine karşı nasıl direnileceği ve emperyalizm’in çağdaş oyunlarının nasıl boşa çıkarılacağıdır.
Eşitlik, adalet, barış ve özgürlük temelli yeni bir dünya arayışıdır. Bütün bu sorunlara çözüm bulup bulamamak ayrı bir mevzudur, fakat dünyanın öbür ucundan yirmi beş otuz yaşlarında, marksist bir genç kız kalkıp İstanbul’a geliyor, Hindistan’a, Brezilya’ya, Londra’ya gidiyor. Dinliyor ve konuşuyor, okuyor ve yazıyor. Biz de hicri üçüncü asırda takılıp kalmış bir plağı dinleyip cuş-u huruşa gelerek, sosyolojik zamanın dışından tarihin herhangi bir anına salıncak atmış sallanıyoruz. Doğrudan olmasa da dolaylı olarak Nasr Hamid Ebu Zeyd, Hasan Hanefi, Muhammed Abid el Cabiri ve rahmetli Muhammed Arkoun dışında Müslümanların ciddi katkısının olmadığı gibi, sürecin getireceği yararlardan da habersiz yoğun dini mistifikasyon esanslı neoliberal üçüncü dünya çikletlerini çiğnemeye devam ediyoruz.
Daha da enteresanı, milliyetçi muhafazakâr bloğun örgütlendiği işçi ve memur sendikalarının özellikle sürecin dışında steril bir şekilde duruyor. Bu tür etkinliklere gözlemci düzeyinde bile katılmıyorlar. Her konuda uluslararası sempozyum yapan sendikalar değer, emek, ücret, ücret adaleti, ekonomik adalet, sosyal adalet, adalet, eşitlik, özgürlük siyasal iktisat gibi hayati konularda üç maymunları oynuyorlar vesselam.
Şimdi bizim görüşlerimiz başka bir yazının konusu olmak üzere üçüncü yolun temel konulara yaklaşımlarını özetleyelim.
Dünyada Üçüncü Yol’un Temel Özellikleri
• Tüm sistem Ahlaki felsefeyi, ekonomik sistem haysiyet ve birey egemenliğini,
• Hem ekonominin hem de siyasi gücün herkese açık olmasını ve sistemin bunu garanti edecek şekilde yapılandırılmasını,
• Sermaye ve mülkiyet’in sistematik olarak dağıtılması, sistemin her bireye doğrudan ulaşacak şekilde planlanmasını,
• Yeterli ve güvenli gelirin doğrudan her bireyce ulaşılabilir olması,
• Kurumların sosyal adalet ilkelerini korurken birey egemenliğine zarar vermemesi,
• Adalet’in kurumsallaşması,
• Maddi değerleri aşan tüm yaratılmışlar için saygının ve manevi değerlerin olduğu bir çevre içinde her bir bireyin sermaye sahibi ve işçi olmak için devredilemez hakları olduğu,
• Birbirine bağlı ve aynı zamanda ayrı iki faktör olarak emekçi/emek ve sermayedar/sermaye zenginliği üretir ve ikisi beraber ekonomik değer yaratırlar. Emekle sermayenin üretimin iki zorunlu ortağı olduğunun kabulü,
• Kazan kazan, birilerinin kazanabilmesi için başkalarının kaybetmesi zorunlu değildir. Teknoloji daha fazla üretim yapmak için iyileştirilmelidir.
• Adalet ve verimlilik sürekli yer değiştirebilir.
• Mülkiyet sistemi: Her vatandaş, hem çalışan hem de doğrudan sermaye sahibi olmalıdır. Hem çalışma hem de servet için fırsat eşitliği esastır.
• Özel mülkiyet yaygınlaşmalıdır. Mülkiyet hakları korunur. Mülkiyet sahiplerinin birbirini zarara uğratması, yıkıcı rekabet önlenir.
• Devletin ekonomik gücü ve rolü ihlalleri ve vurgunculuğu önlemek için kullanılır. Devlet gücü sınırlıdır, sermayenin ve mülkiyetin önündeki katılım engellerini kaldırmak için kullanılır.
• Fiyatlar, ücretler ve kârlar özgür olarak belirlenir ve açık pazarın kârı mümkün olan en fazla sayıda insana yayılır.
• Yerel finansal kurumlar aracılığıyla kredi erişimi genelin kullanımına sunulur.
• Saf kredi, gelecek için tasarruf ve sermaye herkese eşit erişim şartlarında ve büyüme için genel olarak kullanılır.
• Teknoloji, çok ortaklı bir sistemde hissedarlarca kontrol edilmeli veya doğrudan kontrol edilebilir olmalıdır.
• Fakirler için sosyal güvenlik ağı; kişisel sadaka, kurumsal sadaka ve hükümet transferleriyle beslenerek doğrudan fakir bireylere ve ailelere bağlanır.
• İç ve dış gelişim dengesi ve sürdürülebilen büyüme şeklinde bir yaklaşım savunulur.
• Çevreyi kirleten maddelere (veya kişilere) yönelik bir maliyet ve tüketicilere bir ödeme takdir edilir. Çok gelişmiş yeşil teknolojileri finanse anlamında teklifler ortaya koyulur. İnsanlar çevresel tehlikelere karşı kendilerini korumaları için özel mülkiyet ve ekonomik olarak daha güçlendirir. Ve gelecek nesiller için planlar yapılır.
• Eğitimin amacı, insanlara yaşam boyu öğrenici olmayı ve erdemli insan olmayı öğretmektir. Ayrıca değişime uyum kapasitesini artırmayı, teknoloji ustaları olmayı öğretir. Serbest çalışmaları sayesinde medeniyet inşacıları olmayı ve en yüksek manevi değerlerin peşinde koşmayı öğretir.
Not: Bu yazının ikinci bölümü büyük oranda Center for Economic and Social Justice / Ekonomik ve Sosyal Adalet Merkezi, www.cesj.org internet sitesinden yararlanılarak hazırlanmıştır.