Uzunca bir zamandır hem dış dünyada hem de ülkemizde sonucu merakla beklenen Leyla Şahin davası nihayet sonuçlandı. Bu karar, dünya gündeminde ve özellikle ülkemizde epeyce bir süre daha tartışılacağa benzemektedir.
Verilen bu karar, birçok bakımdan yeniden gözden geçirilmeye, tahlil edilmeye muhtaçtır. Özellikle siyasi, hukuki, insan hak ve özgürlükleri, din ve vicdan hürriyeti bakımından mütalaaya muhtaç bir karardır.
Dünya siyasetine egemen olmak için en akıl almaz yolara başvuran Avrupa, kendi değerlerinin tüm insanlık tarafından benimsenmesi adına bir kez daha gerçek yüzünü göstermiştir. Gerçek yüzünü diyorum, çünkü Avrupa’nın tarihini bilenler bu realiteyle birçok kez karşılaşmışlardır.
Kendi varlığını başkalarının yokluğunda gören, kendisi gibi olmayanları ötekileştiren, asimile eden; kendine güvensiz, korkak, acımasız Avrupa’nın bu yüzü, tarihin sayfalarında kara leke olarak yerini almıştır. Amerikanın yerlilere, Almanların Yahudilere yaptıkları henüz hafızalardan silinmemiştir. Sırf kendileri gibi yapmak için, kendilerine rakip olma potansiyeli olanları yok etmeyi düşünecek kadar gözü dönenlerin, Hiroşimaya, Nagazakiye yaptıkları insanlık dışı katliam da hafızalarda tazedir. Bu dramı insanlığa yaşatanların adı farklı olsa da, zihin dünyası, beslendiği kaynak aynıdır.
Maddeye tapan, insanı ruhsuzlaştıran, hayatı sekülerleştiren, varlığı ontolojik bağından koparan bu kaynak, insanlığa kan ve gözyaşından başka ne verebilmiş ki, bundan sonrada versin. Hayatı nefsi arzuların tatminine mahkûm eden, bireyi tanrılaştıran, tanrıyı yeryüzünden kovan, teknolojik gücüyle milletlerin zenginliklerini sömüren ve hala sömürmeye devam edenlerden başka bir tavır beklemek beyhudedir.
Hukuku, insan hak ve özgürlüklerini, din ve vicdan hürriyetini kendi halkı için var sayan, başkalarına sıra gelince, hiç düşünmeden kendi değerleri ile çatışmayı göze alanların, insanlığın mahşeri vicdanındaki mahkûmiyeti, onları bu çifte standardı ile bir gün yüzleştirecektir.
Kendi dışındaki toplumlara tepeden bakan, aşağılayan, düzeltilmesi, hizaya sokulması gereken geri kalmış topluluklar olarak gören, çıkarı olmadan hiçbir adaletsizliğe zulme müdahale etmeyen mağrur garp ehli, bunun bedelini umarım Fransa’daki gibi ödemez.
Terörist başı Abdullah Öcalan’ın, otuz bin insanımızı öldürmeesini görmezlikten gelip, yeniden yargılanmasına karar verenler, Leyla Şahin’in haksızlığa uğramadığını hangi hukuk mantığı ile izah edecekler şaşarım. Bu kararı verenlerin vicdanları rahat mı acaba? Bu kararı verirken, evrensel hukuk ilkelerine uyduklarına inanmışlar mıdır?
Bu karara dört elle sarılan ve uluslar arası anlaşmalara imza atan ülkemizi bağladığını büyük bir keyifle söyleyenler, acaba, bu mahkemenin ülkemizi ilgilendiren diğer kararları için ne diyecek?
Gün sizindir sevinin, ama unutmayı ki, başkalarının gözyaşları üzerine hesap yapanlar hep yolda kalmıştır. Ülkemizin genç kızlarına bu hukuksuzluğu reva görenler bir gün yaptıklarından utanacaklardır.
Tarih, bir kere daha batı medeniyeti ile İslam medeniyetinin farkına şahit olmuştur. Tarih boyunca batı, kendi varlığını ve devamını başkalarının yokluğunda görmüş, İslam medeniyeti ise, kendi varlığını ve devamını başkalarını yaşatmakta görmüştür.
Hani sizin öngördüğünüz dünyada en uç fikirlere dahi tahammül edilecek, insanlar kendi farklılıklarını en özgür bir şekilde yaşayacaklardı?
Size yönelik sınırlamalarda, adalet, hukuk, demokrasinin işlemesi için başka ülkelere talimat yağdırırken, sizden olmayanlara karşı bu duyarsızlığınızı insanlığın değerlendirmediğini mi? Zannediyorsunuz.