Arşivlerimiz tarihî hafızalarımızdır. Korunması gereken mirasımızdır. Dolayısıyla geleceğimizdir. Çünkü “geçmişi olmayanın geleceği olamaz.” Bu gerçeğe rağmen 1931 yılında yaşadığımız acı bir ihanetin, Osmanlı arşivimizin başına gelen kötü bir felaketin hikâyesini siz dğerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum: 1931 yılı Mayıs ayında, İstanbul Defterdarlığı Maliye arşivi evrakının 200 balyalık önemli bir bölümü, okkası üç kuruş on iki paraya İsveçli Ermeni Berger ailesine satılmıştır. Balyaların at arabaları ile tren vagonlarına nakli yapılırken Son Posta Gazetesi Yazarı İbrahim Hakkı KONYALI durumdan haberdar olmuş; 13 Mayıs 1931 tarihli Son Posta Gazetesi’nde bu konuyu “ESKİ EVRAK HAZİNESİ SATILDI!” başlığı ile duyurmuştur. Haberde, üç yüz senelik tarihî belgelerimizin satışının Maliye Vekaletinin kararı olduğunu ve bu kararı İstanbul Defterdarlığı ile uygulamaya koydurduğunu; 120 balyasının tren vagonlarına yükleme işleminin tamamlandığını; bu belgelerin içinde Fatih devrine, ayrıca Vidin, Silistre, Tuna Vilayetlerine ve Yeniçerilere ait birçok belge ve ulûfenâmelerin de olduğunu bildirmiştir. Ancak bu haber satışa engel olamamıştır. Muallim Cevdet İNANÇALP konunun üzerine gitmiş; İstanbul M.Vekili Halil Edhem (Eldem) aracılığı ile devrin Başbakanı İsmet İNÖNÜ’ye ulaşmayı başarmış; önce bir telgrafla haberdâr etmiş; sonra Muallim Cevdet tarafından hazırlanan 17/05/1931 tarihli rapor İnönü’ye ulaştırılmıştır. İnönü, Başvekil İsmet imzasıyla 10/06/1931 tarihli genelge ile satışın durdurulmasını emretmiştir. Bu girişime rağmen 200 balyalık satıştan sonra işlem durdurulabilmiştir. Daha sonra açılan soruşturmada değişik cezalar alan sorumlular, Recep PEKER’in başbakanlığı döneminde çıkartılan genel af nedeniyle ceza almamışlardır. Bu belgelerin geri alınması için uzun yıllar süren mücadeleler sonuçsuz kalmış, Bulgar hükümetleri Türkiye ile gerginlik yaşanmaması adına 200 balyadan sadece kendi belirledikleri 53 çuvalını geri vermişlerdir. Satılan belgelerin Bulgaristan’daki durumunu incelemek üzere olaydan 62 yıl sonra, 1993 yılında Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’ndan iki memur Bulgaristan’a gönderilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda, yukarıda adı verilen İsveçli Ermeni Berger ailesine ait kâğıt fabrikasına giden Osmanlı arşiv Belgelerine, Bulgar hükümetince; bizim “kıymete haiz değildir!” diye sattığımız, ama onların kıymetini bilerek Sofya Tren Garı’nda el koyduğu ve fabrika yetkililerinden kısmen zor kullanarak satın aldığı, böylece hamur olmaktan kurtardığı anlaşılmıştır. 1931 yılında el konulan belgeler, Bulgar hükümetinin kurduğu beş kişilik bilim komisyonu tarafından incelenmiş; bir rapor hazırlanarak gereği Bulgar hükümetine bildirmiştir. Bu komisyonun raporu incelendiğinde bizim için ibretlik ve utanılacak bir değerlendirme olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı Arşivi emeklisi Prof. Dr. Atilla ÇETİN’in Son Posta Gazetesi Yazarı İbrahim Hakkı KONYALI’dan aktardığına göre, hurda adı altında yapılan satışın, kıymetli evrakın götürülmesi için bir örtüleme faaliyeti olduğu yolundadır. Bu arşivin bir kısmının Papalık Kütüphanesi’ne verildiği yolunda rivayetler de vardır. Maalesef bizim arşiv belgelerimiz bugün, Bulgaristan’ın Milli Kütüphanesi olan ve adını 863 yılında Kiril alfabesini oluşturan iki kardeşten alan Aziz Kiril Kütüphanesi ile Methodius Ulusal Kütüphanesi’nde yer almaktadır! Son Posta Gazetesi Yazarı İbrahim Hakkı KONYALI ‘ya göre bu bir ihanettir: “Bir Bulgar albayı yetiştirilmiş… Bu adam geliyor maliye depolarını inceliyor; ‘Bunlar işe yaramaz!’ diyor. Halbuki albay gelip uzun süre istihbarat yapmış, işbirlikçileri bulmuş, önemli belgeleri ekibi ile ayırmış. Gayet iyi Türkçe biliyor, belgeleri de okuyor…” O gün özümüzü kemiren kurtlar bugün de içimizde olabilir. Arşivlerimize sahip çıkmanın yolu önce Osmanlıca öğrenmekten geçer. Aselsan’da çalışan mühendislerimizin teker teker öldürülüyor olması, içeriden ve dışarıdan planlanan bir çalışmanın ürünü olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Dış güçlerin içimize uzanan kolunu kırmanın yolu, içimizdeki işbirlikçi kurtları ayıklamaktan geçer.